Usta oyuncu Salih Kalyon, iktidarın kendisi gibi düşünmeyenleri vatan haini olarak gördüğünü söyleyerek, ‘herkes korkuyor’ dedi. Kalyon, Cumhuriyet gazetesinden Öznur Oğraş Çolak’a konuştu.
“Korku Var Ama Umut Daha Büyük”
Yıl 1964, usta oyuncu Ankara Sanat Tiyatrosu’nda profesyonel oyunculuğa başlamış. Yıl 2018, hâlâ oyunculuk yapan ve Türkiye’nin aranan oyuncuları arasında yer alan Salih Kalyon ile Beşiktaş’ta buluştuk. Güler yüzlü, samimi ve her şeyden önemlisi açık yürekli Kalyon. Birçok sanatçının aksine düşüncelerini korkmadan, “Aman bunu yazmayın’’ demeden söyleyen Kalyon, “bu seçimde umudumuzu yitirmedik, yeni bir şeyler olması gerekiyor” diyor ve ekliyor, “Ya herkes düşüncelerini anayasamızda da belirtildiği gibi sözle yazıyla açıklayabilecek ya da… Atatürk’ün, ‘Mualimler Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister’ dediği gibi ya fikri vicdanı hür nesiller yetiştireceğiz ya da iktidar gibi düşünmüyorsan vatan haini olacaksın. Bu ikisi arasında halk bir tercih yapmak zorunda. Yurttaş olmak çok zor iş, bilinç, emek isteyen, güven isteyen bir iş. İnsanım ve benim de fikrim var demek gerek. Onun için tiyatro da hep muhaliftir ve iktidarlar tarafından sevilmez.”
‘Tiyatrosuzluk…’
– 50 yılı aşkın süredir oyunculuk yapıyorsunuz? Neler değişti, bugünün Türk tiyatrosunu değerlendirir misiniz?
Eski Yunan’da tiyatro demokrasi demekmiş. ‘Demo’ halk demek Yunanca ‘Krasi’ de idare. Halk idaresi. Tiyatrosu olmayan yerleşim yerine şehir denmezmiş eski Yunan’da. Tiyatro bu kadar önemli. Bizim de yaşadığımız topraklarda binlerce yıllık tiyatroları var. Antalya’da Aspendost’tan başlayın bütün Türkiye sınırları içerisinde sayısız antik tiyatro var. Biz bu kadar önemli bir çoğrafyanın içerisinde yaşıyoruz ve bugün Türk tiyatrosu yok o noktadayız. Burada eski Yunan’da tiyatrosuz yerler şehir sayılmazken, senatoda çocuğu olmayanları senato üyesi yapmazlarken, tiyatroya demokrasi denilirken, bizde Osmanlı toplum yapısı içerisinde tiyatro yapmak günah yasak. Bugün de Osmanlı özentisi bir yönetim aynı yere getirdi ülkeyi sonuç: ‘tiyatrosuz’luk… Tiyatro yok, çünkü tiyatro sorgulayan soran yanıt isteyen bir meslek dalı. Bugünkü yönetim sorgulamayı, sorgulanmayı ve sormayı sevmiyor. Eski Yunan kültür yapısından beslenen Batı düşünürleri, filozofları ne demişler: “Düşüncelerine katılmıyorum ama onları rahat yazıyla, sözle söyleyebilmen için gerekirse kellemi ortaya koyarım” dediğinde, Osmanlı toplum yapısı içerinde ümmet toplumunda içerisinde padişahım çok yaşa padişah ne derse o olur ve düşüncelerini sakın ha açıklama. Benim gibi düşünmüyorsan ben senin kelleni alırım. Bugünün padişahı da bugün başta olanlar.
‘Bizimkiler gibisi olmaz’
– ‘Bizimkiler’ dizisi gibi bir dizi bir daha yapılamadı. Şimdilerde sizin seyrettiğiniz bir dizi var mı?
Ayağı yere basan diziler var. Son zamanlarda “Ufak Tefek Cinayetler” gibi. “Bizimkiler” gibi bir dizi olmaz çünkü o dizi bizi anlatan bir diziydi. O apartman bir Türkiye’ydi.
– Düşüncelerini dile getiren gazeteciler, öğrenciler, öğretim görevlileri tutuklu… Toplumda ve siz sanatçılarda büyük bir korku var diyebilir miyiz?
Korku var tabii ama umudumuz daha büyük… 100 bin talebe içeride bugün dünya kadar gazeteci neden ne için soru sordukları ve haber yaptıkları için hapisteler. 100 bine yakın öğrenci öğretim görevlisi tutuklu, rakamlar çok ciddi. Bugün İlhan Selçuk ve Uğur Mumcu’ları çok arıyoruz. Uğur Mumcu’nun bir sözünü hiç unutmuyorum. “Bir ekmek, bir Cumhuriyet”…
‘Onlar için kadın ikinci sınıf’
– Kadınların sahneye çıkmasını, üretmesini, göz önünde olmasını istemeyen bir yönetim var….
Çünkü Osmanlı döneminde kadınların tiyatro yapmaları yasaktı. Afife Jale örneğinde olduğu gibi. Bugün de Osmanlıcı oldukları için. Osmanlı özlemi içerisinde bir güruh. İstemiyorlar tabii kadın onlar için ikinci sınıf bir insan. İnsan yerine de koymuyorlar ki. Kadın yok onlar için. Arap kültüründe de yok. Kadın olmazsa insanlık olur mu? Bu ne kadar akıl dışı bir davranış biçimi.
‘Sanatçı uyarıcıdır’
– Böyle bir dönemde sanatçılar nasıl bir duruş sergilemeli?
Sanatçı doğruyu söyleyen, düşündüğünü söyleyen, düşündüğü gibi yaşaması gereken kişilerdir. Haksızlıklara karşı gelen. Sokaktaki vatandaştan daha farklı. Sanat yaşamı kolaylaştırmak için insanlara umut vermek için var. Uyarıcı olmuştur bir adım önde olmuştur sanatçı ama bir adım önde fazla olursa da anlamıyor toplum sanatçıyı. Şimdi aklıma geldi. Haşmet Zeybek Tarsus Meydan Oyuncuları vardı bir dönem. Bu arkadaşlarımız Tarsus’tan yola çıkmışlar sokak tiyatrosu yapıyorlar, köy köy dolaşıyorlar. Köy seyirlik oyunları yapıyorlardı. Zeybek’in çok meşhurdur Şehir Tiyatroları’nda da oynandı, “Düğün ya da Davul”. Haşmet anlatmıştı. Çukurova’da köyleri geziyorlar. Köyün kahvesinde de halkı bilinçlendiriyorlar. O zamanki bilincimizle diyor Haşmet, Marksizm şunu diyor bunu diyor diye anlatıyoruz köy kahvesinde. Yaşlı bir köylü de “oğlum iki saattir ‘maranlızım! ‘şunu diyor bunu diyor diye anlatıyorsun anlamıyoruz biz. Sen ne diyorsun onu söyle de anlayalım’’ demiş. Aklıma hep o öykü gelir. Onun için halktan çok fazla ilerde olmamak gerekiyor. Halk diliyle konuşmak lazım. Bizde Pir Sultan Abdal’lar, Şeh Bedrettin’ler, Hacı Bektaş Veli’ler var. Bizim de filozoflarımız var. Halka daha yakın kişilerden örnek versek daha iyi bir ilişki kurmazmıyız. Ama biz hep Batı kültürüyle ilerlemeye çalışıyoruz özenti bir toplumuz. Oysa halkın içinde halk diliyle konuşabilseydik belki daha farklı olurdu.
‘Herkeste korku var’
– Yeni projeleriniz var mı?
‘Birkaç tane film var. Senaryoları okuyorum heyecanlandığım bir şey olursa kabul edeceğim. İnsanlar maalesef bu sansür korkusundan, herkes tedirgin, korkuyor. iş sahipleri, gibi bu da her şeye yansıyor.
– Müjdat Gezen’in sahnelediği ‘’Hababam Sınıfı’’ adlı oyunda ‘Vak Vak Rıza’ karakterini canlandırıyorsunuz?
Arkadaşlarımız Rıfat Ilgaz’ın kitaplarından oyunun teksini oluştururken buldukları bir isim Vak Vak Rıza… Daha önceki metinlerde bu isim yok. İlk metni oyunlaştıran Ulvi Uraz Tiyatrosu 1965 yılında Uraz hocamız sahneye koymuştu oyunu… Sinemaya uyarlamalarda kulakları duymayan bir karakter var ama adı Vak Vak Rıza değil. Özetle biz Ulvi Uraz’ın teksine daha yakın kaldık. Rıfat Ilgaz’ın istediği ‘Hababam Sınıfı’ onun yaşadığı bildiği okuduğu, öğretmenlik yaptığı yıllardaki kendi yaşadıklarından hareketle oluşturduğu karakterler ve tipler yani onun metnine sadık kaldık. Çünkü Ertem Eğilmez sinemalaştırırken daha çok sinemasal bir gözle oluşturmuş, görsele dayanan ve iş Rıfat Ilgaz’ın metinlerinden çıkmış başka başka yerlere gitmiş. Başka bir anlatım tarzı olmuş. Rıfat Bey zamanında üzülürdü “bu benim yazdıklarım değil ben bunları anlatmıyorum ki’’ derdi. Daha çok eğitimin çarpıklıklarını, eğitim sistemini eleştiren bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Tek mutluluk kaynağımız onun oğlu ve kızını oyuna çağırdık ve çok mutlu oldular. Biz de onlardan “babamızın istediği düşündüğü Hababam Sınıfı buydu” sözünü duyunca çok mutlu olduk.
‘İktidar tiyatroyu sevmez’
– Seçimler yaklaşıyor. Önceki seçimde bir tartışma yaşamıştınız sandık başında?
Geçen seçimde kayınvalidem yatalak ve oyunu ambulansta kullanınca AKP’li milletvekilleri itiraz etti. Açık alanda oyunu kullandı diye. Onlar gibi düşünmüyorsan, yani iktidar gibi, vatan hainisin.
Bu seçimde umudumuzu yitirmedik, bir şeyler olması gerekiyor. Ya herkes düşüncelerini anayasamızda da belirtildiği gibi sözle yazıyla açıklayabilecek ya da… Atatürk’ümüzün “Mualimler Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister…” dediği gibi ya fikri vicdanı hür nesiller yetiştireceğiz ya da iktidar gibi düşünmüyorsan vatan haini olacaksın. Bu ikisi arasında halk bir tercih yapmak zorunda. Yurttaş olmak çok zor iş bilinç, emek isteyen, güven isteyen bir iş. İnsanım ve benim de fikrim var. Onun için tiyatro da hep muhaliftir ve iktidarlar tarafından sevilmez.