İYİ Parti kurucusu Meral Akşener ilk ziyaretini Türklerin Anadolu’ya girdiği Ahlat’a yaptı. Burada Hürriyet gazetesinden ipek Özbey’e konuşan Akşener, FETÖ suçlamalarına, faili meçhul cinayetlere, hakkındaki iddialara kadar her soruya yanıt verdi.. 15 Temmuz gecesi ne yaşadı, onu bu partiyi kurmaya iten sebep neydi, Devlet Bahçeli kaset iddiasından sonra ne mesaj gönderdi? Akşener, ilk kez anlattı.
İşte o röportajdan çarpıcı başlıklar;
“İlk defa burada geçmişin özlendiğini gördüm”
” Referandum sırasında özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bir şey fark ettim. Bir tarafta HDP bir tarafta da AK Parti. İki sert yüz var. Ve ilk defa burada geçmişin özlendiğini gördüm. Diyelim ki Anavatan Partisi iktidardaydı. Ama Refah Partisi ve DYP’nin buralarda; Doğu ve Güneydoğu’da milletvekilleri vardı. İktidardan isteklerine yanıt alamayan vatandaş mutlaka muhalefete giderdi. Vatandaşın bir üçüncü yola ihtiyaç duyduğunu gördük. Seçmen bize nasıl davranacak göreceğiz ama bunun bir görev olduğuna kanaat getirdik.”
“Doğu ve Güneydoğu’da görünen iki alan var”
“CHP geçmişte vardı. Daha doğrusu SHP döneminde buralarda milletvekilleri vardı. Zaman içinde CHP’ye oy verecek insanların hangi alana kaydığını bilmiyorum.1999 seçimlerinde MHP’nin de vekilleri vardı, ondan sonra onlar nereye gitti, bilmiyorum. Görünen iki siyasi alan var.
“Yüzde 60’lı seçmenin bir yerde toplandığına inanılıyor”
“Güneydoğu böyle, ikili bir sistem var. Batı’daysa renkleri farklı yüzde 60’lık bir sağ seçmenin kendisinde toplandığına inanan –ki reel durum da bu- rekabetin ortadan kalktığı ve CHP’yi o sağ seçmen üzerinde formatlamış, düşman kuvvet kabul edip, onu bir yere sıkıştırmış, sağın geri kalan bütün renklerini kendinde konsolide eden bir siyasi yapıyla karşı karşıya kaldık. Ama bu neyi getirdi? İncitici bir dilin, çemkiren bir söylemin, herkesin herkese hakaret ettiği ama bu hakaretlerin sonucunda da hiçbir şeyin olmadığı, işin cıvıdığı bir siyasi atmosferi getirdi. Şimdi bunun neticesinde ikiye bölündü Türkiye. Ne etnik, ne mezhep, ne siyasi aidiyet üzerinden tanımlayabiliriz biz bu durumu. Türkiye, evet-hayır diye ikiye bölünmüş ve bu iki kesim arasında bir geçirgenlik yok. Bakın ben güven endekslerini çok iyi takip ederim. Bu ülkede birbirine güvenen insanların oranı çok düştü. Hiçbir ülkede bu ülkede olduğu kadar noter yok.”
” Bizim kafamızda bariyerler var, Onların arasında öyle bir şey yok”
“Ben eski bir üniversite hocasıyım. Gençlerle aram hep iyi olmuştur. Bakın ben, kendi sınıfının iyi tahsil görmüş bir kadınıyım. Sınıfsal olarak da kendini tanımlamış insanlardan biriyim. Ama yetiştirdiğimiz genç arkadaşlarımız bizden daha donanımlı. Bizim kafamızda bariyerler var. Kompartımanlara daha yatkınız. Onların arasında öyle bir şey yok.”
“MHP Genel Başkalığına adaylığımı açıkladığımda beni de formatlamaya kalktılar”
“Adalet ve Kalkınma Partisi’nin başkanı Sayın Erdoğan, siyasi kumaşı yüksek bir insandır ve rakibi iyi tespit eder. MHP’nin genel başkanlığına aday olduğumu açıkladığım andan itibaren beni de formatlamaya kalktılar. Kimisi FETÖ’cü dedi, kimisi bilmem ne! Onun getirdiği bir kanaat var. Bir de Adalet ve Kalkınma Partisi’yle hayatını özdeşleştirmiş “Kaybederse bana ne olur” diyen bir seçmen kitlesi var. Oradaki his buraya yansıyor. Fakat çok ilginçtir, o kitlenin içinde bile bir vicdan devreye giriyor. Benimle ilgili o kadar çok haksızlık yapıldı ki, bir süre sonra insanların vicdanı devreye girdi.”
“İnsanlar maliyeti yüksek birine nefret duyamaz”
“Doğru Yol döneminde sekiz ay içişleri bakanlığı yaptım. Sayın Çiller’in 1993’ten başlattığı bir güvenlik politikası vardı. Ben partiye 1994’te katıldım. Sayın Çiller ile eküri haline geldik. Genel olarak insanlar maliyeti yüksek insanlara nefret duyamaz. Sayın Çiller başbakandı. Kızgınlık bir şekilde birine kanalize edilir. O günün şartlarında bu bendim. Bana saldırmanın bir maliyeti yoktu. Tabii çok fırtınalı bir dönemdi.”
“Fakir köylü kızı deyip aşağıladılar, ben bunu başımın üstüne koydum”
“Susurluk sonrasında bakan oldum ben. E benim ne alakam var Susurluk ile? Maliyet hesabı bu. Kendini sınıfsal olarak tanımlamış bir politikacı olarak ekonomik güç odaklarıyla da çok fazla haşır neşirliğim yoktu. O günlerde benimle ilgili yapılan tanım, “Fakir köylü kızı”ydı. Aşağılanma için söylenmişti ama ben bunu aldım, başımın üstüne koydum. Nasıl bu gençler, kendilerini Batılılar karşısında değersiz bulmuyorsa, ben de kendimi o günün çok önemli bir şahsının karşısında değersiz veya daha değerli bulmadım. Mesela mutfaklar beni hep sevmiştir. Gazetelerin televizyonların mutfakları da beni hep sevmiştir. Çünkü sınıfsal bir tavır aldım. İçişleri Bakanı’ydım, genel yayın yönetmenlerine hiç beyanat vermedim, o günün muhabirlerine verdim. Çünkü ben küçük bir memur çocuğuydum ve bütün her yere tırnaklarımla kazıyarak geldim. Bakın bugün hakkımda söylenenleri de geçiyorum; Erdoğan’ın etrafındaki bu yazar-çizer takımı nedeniyle ona çok acıyorum. Çünkü onun buraları kontrol etmesi, övüyorum derken lime lime edenleri görmesi mümkün değil. Siyaset şöyle bir şeydir. Herkes birbirinin düşmanı değildir. Gün gelir siyasetçiler, bir zorluk karşısında yan yana gelirler.”
“Huzur alanının oy dağılımda sorun var”
28 Şubat döneminde Refah Partililer ile Doğru Yol Partililer de birbirleriyle dayanışma içinde oldular. 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra bütün görüşlerin bir araya geldiği o huzurlu alan ortaya çıkmıştı. Şimdi bunun nasıl darmadağın edildiğine bakın. Çünkü bu yekpare huzur alanının oy dağılımında sorun var. Bu huzur alanında o kutuplaştırılmayan seçmenin seni, beni görmesi mümkün.
“Erdoğan’ın 17-25 Aralık’tab bu yana canının yandığına inanıyorum”
“Sayın Erdoğan’ın bu konuda samimi olduğunu düşünüyorum. Kişisel olarak 17-25 Aralık’tan bu yana canının yandığına inanıyorum. Fakat öyle bir geçirgenlik ve iç içe geçmişlik var ki, kimin eli kimin cebinde belli değil. Samimiyetle mücadele etmek istediğine inanıyorum ama bu mücadelenin gerçekten olduğuna inanmıyorum. Şöyle bir durum var: Eğer siz FETÖ’cülük üzerinden bir kriter koymazsanız, yani senin FETÖ’cün kaçar, benim FETÖ’cüm tutuklanırsa bu adaleti ortadan kaldırır ve aynı zamanda da işi sulandırır.
“Beni FETÖ’cü diye suçladı bakın damadı şimdi kaçak”
“Evet. Mesela bana “Meral Kılıçdaroğlu” diyen İsmail Kahraman “Belam” dediğim için beni mahkemeye verdi. İfade vermeye gittim Çarşamba günü. Bu kişinin bana söylediği sözlerde direk FETÖ suçlaması var. E elin sopası yok, bak damadı kaçak. 1000 yaşında adam. Ben kendisine “İsmail Akşener” desem, ne kadar iğrenç. Defalardır kamuoyuna beyanda bulunuyorum. Bu mücadeleyi yapanları göreve çağırıyorum. Benim dokunulmazlığım yok. Varsa bir terör örgütüne yandaş olmak, sempati duymak gereğini yapmanız lazım. Yok iftiraysa, o zaman o iftirayı atana da gereğini yapacaksınız. Bu nasıl bir devlettir ki, 8 yıldır evinin önünde polis kulübesi olan bir eski İçişleri Bakanı’nın ne olduğunu bilmiyor. Bir kere FETÖ’nün sermayedarları kaçtı kardeşim. Yeni bir iddia var”
“Erdoğan’ın çevresinden kim bana çemkiriyorsa emin olsun kriptodur”
“Bilmiyorum. Neticede ben bu ülkede bir bakanlık yönettim. Sayın Erdoğan’ı FETÖ mücadelesinde samimi buluyorum ama çevresini kesinlikle samimi bulmuyorum. Kendimi Sayın Erdoğan açısından bir turnusol kâğıdı gibi görüyorum. Çevresinden kim bana çemkiriyorsa emin olsun kriptodur.”