Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, oğlunun kumar masasında çekilmiş fotoğrafları için ilk kez konuştu, “Elimde somut delil olmadan, bana karşı bir operasyon olduğunu söyleyemem, bunun peşine düşmem.13 yıldır bunun daha ağırına, haksız saldırılara maruz kaldım. Dolayısıyla şerbetliyim.” dedi.
İşte Milliyet Gazetesi’nden Serpil Çevikcan’a konuşan Binali Yıldırım’ın o açıklamasınden başlıklar;
“Bu gazetecilik değil”
O yüzden bunun çok masum bir iş olmadığını düşünmekle beraber herhangi bir adrese de işaret etmiyorum. Kafamda birtakım kuşkular var. Ama bu eninde sonunda ortaya çıkar. Siyasetçinin ismi her zaman ilgi çeker ama siyasetteki yöntemi veya gazeteciliğin bu olmadığını düşünüyorum. Belden aşağı siyaset artık çok modası geçmiş bir siyasettir. Bunu tekrar ihya etmek isteyenler büyük yanlış içerisine düşerler. Siyaseti aile üzerinden, çocuklar üzerinden yapmaya kalktığınız zaman bunun bedeli herkes için ağır olur. Bunun ülkeye de siyasete de katkısı yok.
“Algı operasyonu”
Kavga edilecekse, kavganın da bir ahlakı var. O ahlaka riayet etmek lazım. Özellikle internet ve sosyal medyanın hayatımıza girdiği bu günlerde algı oluşturma çok moda oldu. Herhangi birini yargısız infaza tabi tutup, itibarını zedeleyebilirsiniz. Bize düşen insanların kişilik haklarını korumak, özel hayatlarına saldırı olmasına izin vermemek, tüm bunları yaparken düşüncelerini ifade edebilmesine de sonuna kadar özen göstermek.
“Herkesin Gözü Önünde İş Yapıyoruz”
-Bunun siyasi bir arka planı olduğunu düşünmek istemiyorum. Ama bunu yorumlayan gerek medya mensupları, gerek siyasetçiler sıradan bir iş olmadığını, arka planının mutlaka olabileceğini söylüyorlar. Ben bu işlere alışığım. 13 yıldır bunun daha ağırına, haksız saldırılara maruz kaldım. Dolayısıyla şerbetliyim. Daha ne bildikleri varsa herkes bildiğini açıklasın. Hiç benim umruma gelmez. Ekşi ayran içmedim ki karnım ağrısın. Ne yaparlarsa yapsınlar. Biz zaten siyasi hayatın içindeyiz, her şeyimiz açık seçik. Herkesin gözü önünde iş yapıyoruz. Yaptığımız işleri de günahıyla sevabıyla vatandaş görüyor ve not veriyor. Bu ve buna benzer ayak oyunları benim için bir şey ifade etmiyor. Ne zaman endişeye düşerim; vatandaş bana yüzünü çevirdiği zaman. Benim için en büyük ceza odur. Öbür türlü, kapalı kapılar arkasında hazırlanan birtakım tezgâhlar. Daha öteye geçemez.
“Keşke cumhurbaşkanını icranın başı olarak tanımlasaydık”
-Cumhuriyet tarihinde en fazla halk desteği alarak göreve gelmiş bir cumhurbaşkanından söz ediyoruz. Cumhurbaşkanımızın siyasi sorumluluğu başlamıştır halkın oylarıyla seçildiği için. Yarın milletin karşısına gittiğinizde ne diyecek, ‘Yüzde 52 oy verdik, ne için, ülkede kardeşlik olsun, terör olmasın, bölmeye çalışanlara fırsat verilmesin, ülke kalkınsın.’ Bütün bunların adresi olarak vatandaş Cumhurbaşkanı’nı görüyor. Keşke o zaman cumhurbaşkanını halk tarafından seçerken aynı zamanda bütün icranın başı olarak tanımlasaydık. Anayasadaki çelişkiyi ortadan kaldırsaydık bu dedikodular hiç olmazdı. Dedikodular itibar ederseniz büyür. Ortaya atılan bu iddiaların maksatlı olduğunu düşünüyorum.
“Bütün fikirler yüzde 100 uyuşacak diye bir şey yok”
-Ak Parti’nin başarısını etik siyasetle durduramayanlar farklı yöntemler kullanarak parti içinde acaba bir zaafiyet, ayrışma, siyasi bir çatışma ortamı oluşturabilir miyiz gayreti içindeler. Bütün fikirler yüzde 100 uyuşacak diye bir şey yok. Başbakanımızla kabinede konuşuyoruz, bir kısım arkadaşlar farklı görüşte oluyor, bir karara varılıyor. Verilen karar benim hoşuma gitmedi. Soluk soluğa çıkıp ben buna karşı çıktım mı diyeceğim? O olmaz. Bazen görüyorum, Ak Parti’de görev yapmış arkadaşlar var. İşin dışında kalınca başlıyorlar içeriyi tenkit etmeye. Ama vatandaş bunlara itibar etmiyor. Diyor ki; “Böyle düşünüyorsan niye yıllarca o hükümetlerde görev aldın?” Hem orada durayım, hem muhalif gibi davranayım, bunu kimse yemez. Bu şekilde hareket edenlerin şimdi ismi bile geçmiyor, okunmuyor.