Güldüren adamdı. Naifliği, saflığı her eve neşe getiriyordu. Hala da öyle. Harbi yılların güzel abisiydi. Bugün onun doğum günü. “Aslen 10 Kasım doğumluyum. Ama Mustafa Kemal Atatürk’ün vefat ettiği günde doğum günü kutlayamam, sevinemem. 11 Kasım doğum günümdür” dediği iddia edildi. Yakınları yok böyle bir şey diyor ama aynı iddia doğum gününde yine gündeme geldi. Her şeye rağmen Türkiye onu unutmuyor..
Eşi Gül sunal onu anlatan bir kitap yazdı. O kitabın gölgesinde Bilinmeyen Kemal Sunal’ı tanıyalım..
-Hangi filmde rol alıyorsa o kostümlerle günlük yaşamında da dolaşırdı. Postacı filmindeyse o kıyafetle ya da ‘Kibar Feyzo’daki beyaz şalvar, ceket ve kasketle çok dolaştı mesela. Çöpçüler Kralı’nı çektiği dönemde evde hep film kostümü ile gezdi..
-Her çeşit müziği dinliyordu. Bazen çok sevdiği bir müzik olunca arabayı durdurup dışarı çıkar oynardı.
-Kemal’in gözleri, birçok insana albenisi olmayan bir çift göz gibi gelebilir ama çok derin bakardı. Çok hüzünlüydü bir kere. Ona ne yaparsanız yapın ya da o size ne yaparsa yapsın en sonunda “Aman üzülmesin” dersiniz. Bebek gibi. Ezo bile ilkokuldayken ona bebek gibi bakıyordu. Hepimize merhamet duygusunu çok ağır yaşatıyordu.
-Kemal utangaç biriydi. Çok mütevazıydı. Böyle Kemal Sunal falan dedikleri zaman ne yapacağını şaşırır, kabuğuna çekilirdi.
-Çok iyi gözlemciydi. Evde Ciguli taklidi yapardı
-O, sisteme çok naif bir şekilde başkaldırdı. Politika konuşmayı sevmezdi.
-Sabah uyanır, kahvaltısını yapar, gazete okurdu. Seri ilanlara kadar, saatlerce.. Sette değilse evde televizyona bakar, kitabını okur, telefonla konuşmayı severdi. Haftanın 3-4 günü akşam üzeri Çiçek Bar’a giderdi.
–Akşam 8.30’da eve gelirdi. Herkes benim yüzümden zannederdi ama hayır. Yemeği evde yemek istiyordu. O geldiğinde sofra hazırdır, akşam mutlaka bir misafirimiz olur. Sıradan bir Türk ailesi gibi.
–Ev dışında yemek yemeyi hiç sevmezdi. Seyahate gidiyorsa arabanın bagajına pazartesi, salı, çarşamba yenecekler diye yemekleri koyduğumu hatırlarım. Tatlı bile koyardım. İlla evden olacak yemek.
– 19 Ocak 1975’te evlenmeye karar verdiğimizde, Salak Milyoner, Köyden İndim Şehire, Hababam Sınıfı, Salako, Yalancı Yarim gibi birçok film çekmişti. Bir ev tuttuk. Orada iyiydik, hamileyken doktor nemden dolayı oturmamamı söyledi. Ezo ve Ali’yi ilk kez o eve götürdüm geçenlerde. İnanamadılar. O kadar nem kokusu vardı ki evde. Misafir geleceği zaman patates kızartırdık, kızartma kokusu rutubet kokusunu bastırsın diye.
-Öyle bir havası yoktu Kemal’in. Başka bir işte çalışıyor gibiydi. Çok sonra fark ettik ünlü olduğunu. Bizim mutluluğumuzun sebebi de bu mütevazılıktı. Canımızın istemediği hiçbir şeyi yapmadık biz.
–Tekrar üniversiteye gittiğinde 48 yaşındaydı. Yüksek lisans tezinin konusu da kendisiydi. “Beni kimse araştırmayacak galiba, ben yapayım” dedi.
-36’ncı kata yürüyerek çıkan adam. “Bu ülkenin kahrına senin sayende katlanıyoruz” diyordu. Kızım Ezo’ya, “Bana babanız baktı” demiş.. Ezo şaşkın, “Nasıl yani” diyor. Yanıt “Ablam çalışmak zorundaydı, babamı kaybettik, annem çalışıyor. İki Kemal Sunal filmini arka arkaya koyar, giderlerdi. Bilirlerdi ki ben onları izlemeden oradan kalkmam.”
-Oynadığı dizi film Bay Kamber’ in, en az izlenen dizi olmasının sebebi, aynı saatlerde diğer kanalların Kemal Sunal filmlerini oynatmasıydı. Yani Kemal Sunal, Kemal Sunal’a karşı.
-Hanım arkadaşlarını arabaya almazdı. Ayşen Gruda anlatmıştı. Bir akşam yağmur yağıyormuş. “Kemal beni Beşiktaş’a bıraksana” demiş. “Taksi paranı vereyim, kendin git” diye cevap vermiş.
-Sabah uyanıp ‘Türküm, Doğruyum, Çalışkanım’ı söyler, selam verip otururdu. İşine tapardı. Sinema, kamera, senaryo kutsaldı onun için..
-İşine aşık insandı. Film çekiminde hasta olsa bile hastalığını göstermezdi. Kemal hasta olmazdı. “İşim bana zırh gibi” derdi
-Çiçek Bar’ın sahibi Arif Keskiner, “Hep viski içerdi, doktor yasaklayınca bıraktı içkiyi. Votka içiyorum diye 2 sene su içerek kandırdı bizi”
Ve Gül Sunal’ın O’na vedası..
Gitmeseydin, saklambaç oynardık yine evin içinde… Saklandığın yerden dakikalarca çıkmaz, çocuklar seni bulduğunda en çok sen bağırırdın heyecandan. Sabırla beklerdin nefes almadan, seni bulmalarını, kim bilir hangi kapının arkasında, küvetin içinde, yatağın altında…
Gitmeseydin, futbol oynardık salonun ortasında… Topu vermemek için ayağıma vurmana, günlerce topallamaya razıyım.
Gitmeseydin, vallahi az konuşurdum… Sen, gazete-kitap okurken yanında sessiz durmaya çalışırdım…
Gitmeseydin, çiğköfte yapardık. “Olmuş mu olmamış mı?” diye tavana, duvarlara atmanıza, beni çıldırtmanıza ses çıkarmazdım…
Olana razı olup, isyan etmeden beklemek en iyisi!.. Tamam…
Böyle devam edeceğim…
O varmış gibi…
Dolapları onun düzenlediği gibi, eşyalarına dokunmadan, yaşadığı sürece büyük bir özenle koruduğu kostümlerini, aksesuarlarını, belgelerini aynı özenle saklayarak, yatağın ‘sol tarafına’ asla geçmeden yaşıyorum.
O varmış gibi…