Yazar Hamide Yiğit “Tekmili Birden IŞİD” kitabında IŞİD’in nasıl bir proje olduğunu gözler önüne seriyor. Kitap IŞİD’in gökten zembille inmediğini, aksine içinden türediği El Kaide gibi tamamen bir projenin ürünü olduğunu anlatıyor. Hamide Yiğit önemli bir tespitte de bulunuyor ” El Kaide, Boko Haram, IŞİD…Hepsi Amerika’nın çocuğudur. Ve kimse yavrusuna kıyamaz ”
Ilımlı İslam adı altında ortaya konan projede Türkiye ne yaptı? “Tekmili Birden IŞİD” kitabında bu da ayrıntılı olarak ele alınıyor. Kitaptaki çarpıcı bölümler şöyle:
Ilımlı İslam Merkez Kuvveti Türkiye
-Türkiye’de İHH gibi çalışan yüzlerce kuruluşun mütemadiyen aktardıkları yardımların vardığı meblağ hiçbir zaman bilinmeyecek, çünkü “resmî belge” yok.
Toplanan paralar Türkiye sınırına ulaştırılıyor ve sınırdan Suriye’deki aracılara aktarılıyor. Bu aktarım nakdi para ya da silah olarak gerçekleştiriliyor. Neden Suud ya da Irak sınırından değil de Türkiye sınırından? Çünkü Türkiye sınırları risksizdir ve unpoliced, yani asayiş kontrolü yok!
Sömürgeci devletler lehine çalışan, seri vahşet uygulayıcısı IŞİD, 2013 yılında ortaya çıktı ancak bugün IŞİD’de tezahür eden Selefi cihat düşüncesi, 1990’lı yıllarda bizzat ABD tarafından projelendirildi ve adına “Ilımlı İslam” denildi. Proje için “merkez kuvvet” olarak da Türkiye seçildi.
IŞİD’in ortaya çıkışı, yükselişi ve büyük bir tehdit unsuru hâline gelişini adım adım bu emperyalist proje müttefikliğinde görmek mümkündür. El Kaide’den IŞİD’e evrilen bu “tasarım”da altı çizilmesi gereken önemli konu şudur: El Kaide ve IŞİD, küresel yayılmacılık projelerinin bir parçasıdır ve bu yayılmacı programda AB ülkeleri hiç de masum değildir. Özellikle Fransa ve İngiltere’nin El Kaide ile ortak projelerinin, ABD’den geri kalır yanı yoktur.
Bu projelerin en basit ifadesi şudur: ABD ve Batı, müdahale edecekleri mekânı belirlerler, El Kaide de o mekânlarda terör saldırılarını gerçekleştirir.
Herşey Afganistan’la Başladı
-Kitap öncelikle IŞİD’in gökten zembille inmediğini, aksine içinden türediği El Kaide gibi tamamen bir projenin ürünü olduğunu ortaya koymayı hedeflemiştir. Projenin serüveni, Afganistan’da başlar. ABD’nin ezeli düşmanı Sovyetlere karşı savaşta “dinin oldukça etkili bir silah” olduğunu keşfetmesi ve CIA’nin işbirlikçi Müslüman devletler aracılığıyla “Allah yolunda Cihadı” icat etmesi o dönemlerde başladı. Afganistan’da oldukça “kârlı” bir iş çıkaran CIA, cihat sanayisini sürdürdü ve bu sanayinin ürünü olarak El Kaide ortaya çıktı.
El Kaide’nin örgütlenmesi ve yaygınlaşmasının her aşamasında CIA’nin sihirli eli ve ABD’nin savaş projelerinin izleri görülür. ABD’nin kendi dış politikasını projelendirirken savaş konseptlerini El Kaide odaklı oluşturduğunu ve on’ar yıllık bu savaş konseptlerinin her aşamasında, savaşın bahanesi ve hareket ettirici sebebi olarak daima El Kaide’nin öne sürüldüğünü görürüz. Sovyetlerin 1991’de dağılmasından sonra Amerika’nın dünyaya nüfuz eden tek güç olma kurgusu, 1991-2001 yıllarını kapsayan 10 yıllık bir savaş konseptiyle projelendirildi. Bu projenin hedefinde öncelikli olarak Sovyet döneminde hiçbir zaman uzanamadığı Kafkasya bölgesi ve bunun yanı sıra, Afrika ülkeleri vardı. El Kaide’nin bu zamanda ve tam da Afrika’nın kalbinde yeniden örgütlendiğini göreceğiz.
El Kaide Bahanesi
-2001-2011 dönemini kapsayan ikinci 10 yıllık savaş konseptinde 11 Eylül (2001), ABD için bir sıçrama noktası oluşturdu. “Küresel terörizmle savaş” bahanesini yaratan bu sıçramanın odağında yine El Kaide vardı. Çok önceden hazırlığının tamamlandığı belli olan işgal planının düğmesine basmak için “El Kaide’nin 11 Eylül saldırısını gerçekleştirmesi” gerekiyordu. Zaten hazır olan ABD, süratle Afganistan’ı bombalamaya başladı ve hemen ardından Irak işgaline yöneldi. Sözde El Kaide’ye karşı işgallere girişen ABD’nin El Kaide’yi hedef aldığını hiç kimse söyleyemez. Aksine bu esnada El Kaide’yi bir sonraki 10 yıllık savaş konseptine uygun hale getirme planının Irak işgali süresince hazırlandığını söylemek mümkündür. Bu hazırlık sürecinde karşımıza çıkan realite şudur: 2011’e kadarki savaş projesinde “El Kaide bahanesi” devri tamamlanmıştır ve 2011 sonrası “10 yıllık savaş konsepti” için bir sıçramaya ihtiyaç olacaktır. Bu sıçrama, mevcut El Kaide’yi aşan yeni bir El Kaide tipi örgütlenmelerle mümkündür. İşte bu yeni El Kaide versiyonu, tohumları ABD’nin işgali döneminde Irak’ta ekilen IŞİD’ten başkası değildir. IŞİD’in işgal altındaki Irak’ta ABD ordusunun ve CIA’nin gözetimi altında kök salarak büyümesi, 2011’de ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesinden hemen sonra kendini IŞİD olarak ilan edip Suriye cihadına girmesi ve aynı zaman diliminde devrini tamamlayan El Kaide lideri Usame Bin Ladin’in sözde ortadan kaldırılıp, yeni lider Ebu Bekir El Bağdadi’nin önünün açılması tesadüf değildir. Bu çalışmada El Kaide’den IŞİD’e uzanan zincirin halkları bu yönüyle mercek altına alınacaktır.
Müslüman Kardeşler Doğurdu
-Öte yandan çalışma, El Kaide’den Boko Haram’a ve IŞİD’e kadar, radikal İslamcı grupların hepsinin Mısır’daki Müslüman Kardeşlerin karnından doğduğunu gözler önüne seriyor. Bu örgütlerin hepsinde ortak olan şey, gıdasını Mısır İhvanından alan Selefi ideolojiyi benimsemeleridir. Selefilik, Vahhabilik, Selefi cihat ve tekfirci ideolojinin ne olduğu, 700 yüz yıl öncesine dayanan bu ideolojinin kimler tarafından ve hangi amaçla yeniden üretildiği önemlidir. El Kaide ile başlatılıp IŞİD’le devam ettirilen Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesinin bütün taraflarının IŞİD’le doğrudan/dolaylı ilişkileri, gizli/açık destekleri ve başarısızlıkları ele alınacaktır.
BOP Direniş Duvarına Çarptı
-Bunun yanı sıra, dört bir yandan toplanan cihatçıların Suriye’ye gönderilmesi ve dünyanın yarısından fazla ülkenin düşmanlığına rağmen tarihe imza atan Suriye direnişinin neleri açığa çıkardığı konusu da çalışmada yerini alacaktır. Öncelikle Suriye ordusu ve Suriye halklarının bu küresel kuşatmaya karşı direnişi, bir yandan Ortadoğu üzerindeki emperyalist projeleri başarısız kılmış, öte yandan aslında bu savaşın bir küresel paylaşım savaşı olduğunu ve esas aktörlerin iki kutuplu küresel güçler olduğunu açığa çıkarmıştır. Küresel aktörlerin “cebren” sahaya inmesi, BOP denilen projenin bu direniş duvarına çarparak iflas ettiğini göstermiştir. Ama diğer yandan projenin taşeronlarına iflasın faturasının kesilmesi de söz konusudur. BOP’un bu taşeronları arasında yer alan figüranlar içinde en fazla başı belada olan ülkenin Türkiye olduğu gerçeği, araştırmanın konuları arasındadır. IŞİD canavarının bir ABD projesinin ürünü olduğu, başta Türkiye olmak üzere IŞİD’in gövdesini besleyen bölgesel güçlerin suç ortaklığının açığa çıktığı ve bu kara belanın en fazla Türkiye’ye rücû etmeye başladığı görülecektir.
IŞİD, bir ABD icadı olan “vekalet savaşı” stratejisinin yürütücüsüdür ve bizzat ABD istihbaratının bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Büyütülüp palazlandırılan ve vahşeti belli bir kıvama geldikten sonra sözde yok edilmesi için harekete geçilen bir süreçte, şu soru önem taşımaktadır: ABD öncülüğünde oluşturulan ve sözde IŞİD’e karşı savaşmak üzere 42 ülkeyi bir araya getiren uluslar arası güçler koalisyonu gerçekten IŞİD’i yok etmeyi hedefliyor mu? Bu sorunun kritiği yapılırken, karşımıza çıkan önemli başlıklardan birisi, IŞİD’in ABD ve diğer yabancı istihbaratların bir icadı olduğudur. Diğeri ise, IŞİD’in aslında ABD’ye ve ABD’li vatandaşlara hiçbir zaman zarar vermediği, örneğin ABD’li gazetecinin sözde IŞİD tarafından boğazının kesildiği görüntülerinin tamamen fabrikasyon çekimler olduğu gerçeğidir. Gayet açıktır ki, ABD ve müttefiklerinin Suriye’ye yönelik askeri müdahale müsaadesini bir türlü çıkaramadıkları Birleşmiş Milletleri aşarak, Suriye’ye askeri operasyon çekmenin kanallarını bu kez IŞİD açmıştır. IŞİD bahanesiyle BM onayı bypass edilmiştir. Bunun için kamuoyunu ikna etmek üzere IŞİD vahşetleri manşetlere taşınmış ve özellikle ABD kendi kamuoyunu, Amerikalı gazeteciye yönelik “IŞİD vahşeti” görüntülerini (sonradan sahte oldukları açığa çıkan) servis ederek ikna etmiştir. Açığa çıkan bu sahtekarlığa rağmen ABD’nin IŞİD’e karşı operasyonlara devam etmesi, ama ilan edilen binlerce sortilik operasyonlardan IŞİD’in herhangi bir zarar gördüğünün kanıtlanamaması konusu kritiktir. Bu konuda Arap dünyasında karşımıza çıkan önemli analizlere yer verilecektir. Özellikle IŞİD’i iyi tanıyan ve kendi topraklarında her zaman gözü olduğunu bildikleri ABD’yi iyi analiz eden Arap yazar ve gazetecilerin ortak yargısı şu yöndedir: ABD’nin ne IŞİD’i ortadan kaldırma ne de sınırlandırma niyeti vardır. Çünkü “hiçbir anne kendi yavrusuna kıyamaz” ve IŞİD de ABD’nin yavrusudur!..