Merhaba süper titiz bu hafta seninle devam ediyoruz umarım gardını almışsındır, şaka şaka umarım iyisindir, keyifli bir röportaj olması dileğimle hoş geldin.
– Ozan bana kalbin gibi bembeyaz 3 bin soruyu içeren bu sayfayı ayırdığın için çok teşekkür ederim gerçekten. Moralim dipte şu an.
Dokunulmazlıkların kaldırılması için TBMM’de yapılan oylama AKP, MHP ve CHP’den gelen 376 oyla Meclisten geçmişti, fakat birçok kişi bunun HDP yapılacak operasyona yönelik olduğunun farkındaydı, 19 Aralık yolsuzluk operasyonunda AKP’li bakanların yargılanmayacağını adımız gibi biliyoruz mesela, senin bu dokunulmazlık konusunda fikrin nedir? CHP’nin dokunulmazlıkların kaldırılması için evet vermesinin sence nedeni neydi?
– Benim fikrimi sorarsan eğer düşüncelerini ifade ettiği için, kürsü kullandığı için hiçbir seçilmişin tutuklanmasını arzu etmem. CHP’de kimse bunu arzu etmez. Fakat takdir edersin ki benimle 93 yıllık CHP arasında kimi farklar var. Her şeyden önce CHP bir siyasi parti ve bu cumhuriyeti kuran parti. CHP bir kitle partisi, kısmen kurumlar ve kurallar ilişkisinin yüzü sola, batıya bakan tarafı. CHP dokunulmazlıklar sürecinde konunun referanduma gidip bütün bir referandum süresi boyunca dayak yiyerek CHP=PKK algısı oluşmasını istemedi, bir daha olsun yine istemez. En önemli neden bu. CHP destek vermeseydi dokunulmazlık halka sorulacaktı ve bu histeri halinde korku filminden hallice bir memleket tablosu oluşacaktı. CHP bu süreci yürütemezdi, altında kalırdı. Unutmamak lazım, CHP bu devletin kurucusu ve bunda hakkı olduğunu düşünüyor. CHP’nin bu sistemin kısmen sol, çağdaş, aydınlanmacı yüzü olması yine CHP’nin bu sistemin bir parçası olduğu gerçeğini değiştirmiyor. CHP’yi fazla tanımıyoruz. Tanımadan yorumluyor ve beklentiyi yüksek tutuyoruz. CHP’nin sol ile imtihanının doğal sınırları Ecevit’in 77 seçimlerinde çizdiği yerde biter.
CHP’nin Yenikapı mitingine katılmasının nedeni neydi sence? Böyle bir mitinge CHP’nin çağrılıp HDP’nin yok sayılması için ne diyeceksin, Yenikapı mitingine CHP’nin katılması hakkında fikirlerin nedir?
HDP çağrılsa gidecekti, bu yönde Demirtaş’ın beyanı vardı fakat CHP tek başına gittiği için sorun mu oldu? Şimdi şuna karar vermek gerekiyor; buraya gitmek mi sorunlu olan? Yoksa HDP’nin davet edilmediği bir yere gitmek mi? Ben buraya gitmek sorunlu diyenlerdendim fakat buna rağmen Kılıçdaroğlu çok kalabalık ve ezici çoğunluğu AKP’li olan kitlelere partisinin manifestosunu okudu. Kendi sözünü söyledi ve çekildi. Eğer sorun HDP’nin oraya çağrılmaması ise yanıtı çok basit; CHP bu durumdan rahatsız olur çünkü HDP TBMM’de temsiliyeti olan bir siyasi parti ama bunun hamiliğine de soyunmaz. Rahatsızlığını dile getirir kendi bildiğini yapmaya devam eder. Şunu ifade etmek istiyorum; Yenikapı sistem içi ile sistem dışı öznelerin net bir çizgiyle bir birinden ayrılmasının ifadesidir. HDP sistemin dış öznesidir. AKP, CHP ve MHP ise sistemin iç özneleridir. Aslında meselenin altında yatan en temel neden budur. Bunu sayfalarca detaylandırabilirim ama bu durumda röportaj hiç okunmaz. İzmir’e geldiğinde rakı masasında uzun uzun konuşuruz.
Diktatörlüğe ve rejim değişikliğine gidilen bir yol var ve ister istemez ana muhalefet olan CHP’nin daha etkili bir siyaset beklentisi olan insanlar var sence CHP bu beklentileri karşılıyor mu?
– CHP’den beklenti olması çok normal. İnsanlar MHP’den de beklenti içerisinde sonuçta. Başkanlığa destek verme diyorlar mesela. Muhalafet partilerinden beklenti olacak fakat bu herkesin kendi bildiği doğrusunu CHP’nin önüne koyması olursa oradan hiçbir şey çıkmaz. Bin kişi konuşuyorsa bininin de doğrusu var hepsi CHP’nin bu doğruları hayata geçirmesini bekliyor. CHP bu beklentiyi karşılayamaz. Ama daha önemli bir problem var. CHP herhangi bir rasyonel beklentiyi de karşılayabilecek durumda değil zira yapısal ve yönetimsel sorunları var. Bütünlük arz etmiyor, kendisini ifade edemiyor, birden fazla CHP görüntüsü sergiliyor. Güven vermiyor en önemlisi. Kitlelerin güvene ihtiyacı var. Bu beklentiyi karşılayamıyor. Şimdi önümüzde bir kırılma var ve bu CHP’nin son şansı. CHP anayasa değişikliği ve referandum sürecinde aktöre dönüşmek mecburiyetinde. Öte yandan diktatörlüğe de gitmiyoruz Ozan, fiilen diktatörlüğü yaşıyoruz zaten. Baya da ağır bir biçimde yaşıyoruz. Her şeye rağmen çok çok çok minik de olsa farklı zeminlerde bu duruma müdahale etme şansı var ve Erdoğan bu şansı da ortadan kaldırmak istiyor. Resmiyette süreci tamamlamak ve Bay Başkan olmayı arzu ediyor. E hazır sarayı da var zaten gelin bu işi tatlıya bağlayalım… Köprüden önce son çıkıştayız. Başkanlık referandumu geçerse her şeye yeniden başlamak zorundayız çünkü biliyoruz ki Erdoğan başkan olacak. Fakat bu referandumdan hayır çıkarsa -ki çıkabilir- Erdoğan rejimi için de sonun başlangıcı olabilir.
En son CHP parti meclisinin yayınladığı bildiride, şöyle bir şey geçiyordu aynen yazıyorum “FETÖ, PKK ve IŞİD terör örgütlerine yardım ve yataklık eden Saray ve AKP yöneticileri, demokrasimize ve ülkemizin bekasına yönelik en büyük tehdittir. Bu tehdit yurttaşlarımıza demokratik direnme hakkını da vermektedir.” CHP’nin meclis dışında siyaseti nerde örgütleyecek nerde direnecekler, burada direnme kastı nedir sence süper titiz?
– Milletvekillerinin ve Cumhuriyet yazarlarının tutuklandığı günün ertesinde yazılmış olan bu bildirideki direnme hakkı ifadeleri kuşkusuz benim de hoşuma gitti. Ama o günün öfkesiyle hoşuma gitmiş… Daha geniş açıyla daha sakin bakınca ben direnme hakkı ifadesinin biraz ağır olduğunu düşünüyorum. Bu ifadeyi her zaman, her yerde kullanamayız. Bunu dediğimiz zaman bunun altını doldurmak mecburiyetindeyiz. Biz bunu dersek artık sandık defteri tamamen kapatılmış demektir. Biz sokakta polisle çatışa çatışa saraylara yürüyüp saltanatlıkları alaşağı edeceğiz demektir. Oysa bunların hiçbirini şu an yapamayız bir, ikincisi ise yapmamıza gerek kalmayabilir. Önümüzde bir referandum var, burada sandıktan çıkmayı başarabiliriz. O kadar çok kaybetmişiz ki peşin peşin kaybetmeyi kabul ediyoruz. Eğer zaten kaybedersek o günden sonra direnme hakkından başka çaremiz kalmayacak. Özetle erken kullanılmış bir ifade oldu, bunu bir kez daha kullanmak ve altını doldurmak durumunda kalabiliriz.
7 Haziran seçimlerini iyi hatırlarsın o seçimler için çok çaba gösterdim, birçok kişi aynı çabayı gösterdi özellikle CHP ve HDP birbirine olan bağları barış ve kardeşlik üzerine çok iyi gidiyordu, o zamanlar Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve Sayın Selahattin Demirtaş’ın yürüttüğü siyasetten herkes çok memnundu, özellikle Sayın Kemal Kılıçdaroğ’lunun kendi tabanından oy kaybı yaşayacağını bildiği halde HDP’yi kötüleyici yada yere vurucu bir siyaset yürütmedi, yürüttüğü siyaset herkesin aradığı temiz siyasetti, seçim sonuçlarından sonra CHP’li insanlar ve HDP’li insanlar bir birine sarılıyor, bitti bu faşizm diye seviniyorduk o günlere dair ne demek istersin?
– Somut koşulların somut tahlili. Silahın uzun süredir devrede olmadığı, şehit cenazelerinin neredeyse unutulduğu, PKK’nın yöre derneği gibi algılanmaya başlandığı bir dönemde CHP ile HDP’nin yakınlaşmasının önünde hiçbir engel yok. Bu iki parti sonuçta çizginin sol tarafında kalıyor. Fakat silahın devreye girdiği yerde, çatışmaların, kent savaşlarının, şehit cenazelerinin gerçekliğinde CHP ile HDP arasındaki makas açılır. Şehit cenazesi geldikçe bu makas daha da açılır. Açılmadığı yerde “açarlar.” Dolayısıyla CHP’yi HDP ile olan ilişkisinde çatışmasızlık dönemleri ve çatışma dönemleri diye iki farklı kategoride değerlendirmemiz gerekiyor. Bu arada Kemal Kılıçdaroğlu’na PKK tarafından Artvin’de suikast düzenlendiğini de unutmamak gerekiyor.
7 Haziran seçimlerinden sonra neden koalisyon hükümeti kurulmadı, burada CHP’nin tavrı neydi, erken seçime gidilmesinde suç kimindi?
– Tamamen AKP’nin başarısı. Koalisyon olmayacağı Erdoğan-Baykal görüşmesinin ertesi günü netleşti. O günden itibaren erken seçim için AKP kolları sıvadı, görüşmeleri uzun tuttu, biz çok uzattık en sonunda sarayın kapılarına dayanıp hükümet kurma görevini de alamadık ve seçime gittik. Meselenin bir de Suriye boyutu var ona burada girmeyeyim, rakı masasında konuşuruz.
CHP’nin Kürt sorunun çözümünü nasıl çözmeyi düşünüyor sence?
– CHP bunu uzun uzadıya anlattı, seçim sürecinde de sıkça paylaştı, genel manada da kabul gördü aslında. CHP bu işin AKP-Öcalar-Fidan salınımında çözülmeyeceğini, bu işin ancak TBMM zemininden çözülebileceğini belirtmişti. En yalın haliyle CHP Kürt sorununun çözümü üç boyutta değerlendiriyor. Siyasi, toplumsal ve insani. Siyasi ayağı TBMM ve herkesin içinde yer aldığı bir “Toplumsal Mutabakat Komisyonu”. Toplumsal boyutu toplumun içinde “Ortak Akıl Heyeti”. İnsani boyutu da “Hakikatlerle Yüzleşme Komisyonu”. CHP çözümün bu üç saç ayağı üzerinde gerçekleşeceğini ifade ediyor. Ama bölgedeki yeni denklemde bu yol haritasının da pek fazla geçerliliği kalmadı artık.
CHP ekonomi modeli olarak kamucu ekonomiyi mi, neoliberal modeli mi savunuyor ekonomi modeli nedir bu konuda fikrin nedir?
– Tam olarak her ikisi de değil, nispeten karma diyebiliriz fakat ağırlıklı olarak liberal ekonomi modelini benimsiyor. Neoliberaller dünyayı yaşanmaz bir hale getirdi, yeni bir sol dalga geldiğinde bu defa önünde CHP dahil kimse duramaz.
CHP’nin düzen partisi ve statükocu söylemleri için ne demek istersin?
– CHP düzen partisi ve statükocu demek isterim. 🙂 CHP’den Sovyetler Birliği Komünist Partisi yaratamayız, CHP’den 77 CHP’sini bile yaratamayız. Rasyonel olmak zorundayız. Fakat başka bir sorun var; düzen ve statüko değişiyor. Statüko diye bir şey kalmadı da düzen de temelinden değişiyor. Son hamlesi başkanlık olacak. Dolayısıyla CHP mevcut düzeni muhafaza etmeyi başarsın, sonra önüne farklı seçenekler koyabilir.
Biliyorsun ki artık laiklik kavramı ülkemizde tehlike altında ve birçok sosyalist kesim laikliği savunmak için çaba gösteriyor bunun başında Birleşik Haziran Hareketi var, CHP 2007 döneminde Cumhuriyet ve Laiklik mitingleri düzenleyen bir partiydi, artık geldiğimiz şu dönemde CHP’nin kitlesinin mitinglerle ve sokakta yapılacak eylemlere daha kitlesel katılması gerekmiyor mu? Neden şimdi Laiklik ve Cumhuriyet mitingleri yapılmıyor?
– 2007’de Cumhuriyet Mitingleri’nin CHP düzenlememişti. Evet oraya gidenler CHP seçmeniydi ama o mitinglerde CHP’nin organik bir rolü yoktu. Sokakta yapılacak eylem kavramı çok geniş bir kavram. Sokakta Cumhuriyet gazetesi de dağıtabilirsin, her gün açıklama da yapabilirsin. Dolayısıyla CHP’nin anladığı sokağı kullanmak ile sosyalist solun anladığı biraz farklılaşabiliyor. Büyük mitingler dersen eğer evet şimdi bir kaç büyük miting yapacak. Teması “Ülkeyi Böldürtmeyeceğiz” olan bu mitinglerde bol bol laiklik ve Cumhuriyet’le ilgili propaganda yapma şansı da elde edecek. Ama sorun şu ki; sosyalist solu bu söylem tatmin etmez. Ama gerçek bu.
HDP’li milletvekillerinin tutuklanması için ne diyeceksin fikirlerini söyler misin süper titiz?
– HDP’li milletvekilleri devlet için bir çerez durumunda artık. Bu süreç Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanları alınınca başlatıldı. Kışanak için Diyarbakır yanmıyorsa Demirtaş için de ülke yanmaz dendi. Nitekim öyle de oldu. Devlet topyekün Kürt Siyasal Hakareti’ni diz çöktürmeye çalışıyor. Bu arada onların birinci gündemi de Suriye. Rakka operasyonu Demirtaş’ın tutuklanmasından daha önemli onlar için. Dolayısıyla burada çok bilinmeyenli bir denklem var. Suriye her şeyden ve herkesten önemli.
Ben CHP’nin gençlik örgütünü çok yakından takip ediyorum, bu aralar çok gündemdeler ama ben nereden baksan 1,5 yıldır yakın takip içindeyim, birçok genç arkadaşla tanıştım, oturdum konuştum, birçoğu aydın ve ilerici yani şuan yürütülen siyasetten daha iyi bir siyaset yürüttüklerini düşünüyorum, CHP gençlik örgütünün yürüttüğü siyaset için reel siyasette böyle işlemez mi diyeceksin? CHP’nin gençlik örgütü için ne demek istersin?
– CHP’nin Gençlik Örgütü’nü ben de çok beğeniyorum. Emre Yılmaz çok nitelikli ve özverili birisi. Son yıllarda gördüğüm en iyi Gençlik Örgütü Başkanı. Benim orada gözlemlediğim CHP’nin genç seçmeniyle CHP’nin Gençlik Örgütü arasında ideolojik bir duvarın varlığı. Bunu ara formlarla aşabilirler oysa. Hızla kitleselleşebilir, eylem kapasitelerini artırabilirler. Emre bunu görebilecek rasyonel akla sahip bir isim. Önü de çok açık birisi.
Bana konuk olduğun için çok teşekkür ediyorum süper titiz, umarım hep birlikte bu karanlık günlerden en yakın zamanda aydınlık günlere çıkarız, tek umudum bu aralar bu başkada bir umut beslemiyorum, son olarak sol/sosyalist kesim için ne demek istersin?
– Türkiye’de sol hareket maalesef odak olmayı başaramadı. Bunu kendime ait olan kısmın sorumluluğunu da kabul ederek söylüyorum. Türkiye solu HDP’ye angaje biçimde eridi. Oraya angaje olmayanlar da tartışmaların arasında boğuldu kaldı. Oysa solun kendi odağına ihtiyacı var. Bugün Kürt Siyasal Hareketi solun önemli bir bölümünün üzerinde ağabey gibi duruyor. Bunu CHP’ye gelsinler diye de söylemiyorum. CHP’nin nasıl bir yer olduğunu anlatmaya çalıştım yukarıda fakat solun emek eksenli kendi odağını ve gündemini yaratması gerekiyor. Laiklik ve Cumhuriyet solun doğal yaşam alanı, bunlarla dövüşerek başarı elde edemez. Ama hepsinden önemlisi emek. Bugün işçi davalarına giden sol örgüt yok, buna CHP’de kendisine daha solda yer alıyorum diyen milletvekilleri de dahil. Bu memlekette işçinin hakkını kim savunacak? Yoksulun, emekçinin hakkını kim savunacak? Çocuk işçiliğiyle kim mücadele edecek? Taşeron sistemini kim halka anlatıp halkı ikna edecek? Düzenin çarkına kim çomak sokacak? Düzen dışı aktörler mi? Düzenin kendi aktörleri mi? Elbette düzen dışı aktörler. Sol etrafına çizilmiş kimlikçi, sivil toplumcu çemberden kurtulmak mecburiyetinde.
Röportajı yapan: Ozan – @norskdark twitter
Röportaj veren: süper titiz – @super_titiz twitter