Kalp Krizi geçirerek hayatını kaybeden Mustafa Koç son röportajlardan birini Hürriyet Gazetesi’nden Cansu Çamlıbel ile yapmıştı. Koç bu röportajında Erdoğan ile süren gerginlik, Gezi Direnişi ve Ferhullah Gülen’den ananas gelmesi gibi bir çok soruya yanıt vermişti.
İşte o röportajdan bölümler;
-Devletimizle kavga etmek bize yakışmaz. Ama tabii ki biz itibarımızı 90 yılda bu güne getirdik ve kimseye de çiğnetmeyiz.
-Psikolojiniz tabii ki etkileniyor. Gerginlik, aslı astarı olmayan haberler insanın enerjisini günün ilk saatlerinde almaya başlıyor. Bazen umursamayalım diyoruz ama elimizde olmuyor.
-Ben Gezi’yi fevkalade sağlıklı gördüm, çünkü bu hiçbir ideolojiye dayanmayan tamamıyla sosyolojik bir hareketti. Bu da çok daha iyi yönetilebilirdi ama bunu polis zoruyla bastırmaya çalışmak işi çok başka bir yere taşıdı. Biz de Koç Grubu olarak kendimizi yine komplo teorilerinin içinde bulduk. Bunun ana nedeni de Divan Oteli idi. Otelin yerine baktığınız zaman Gezi Parkı’ndan çıktığınız anda caddeyi geçer geçmez sığınacak tek yer olduğunu görürsünüz. 1950’den beri o civarda soyguna uğrayan, tacize uğrayan, yabancı, genç, kadın kim varsa Divan Oteli’ne sığınmıştır. Polisten kaçan insanların da direkt Divan Oteli’nin kapısına dayanmasından daha normal bir şey olamazdı. Biz de insani hassasiyetlerle kapılarımızı açtık. Efendim altıncı kattan Koç ailesinin fertleri olayları yönetiyormuş gibi yine aslı astarı olmayan iddialar ortaya attılar. Sizi temin ederim hiçbir Koç ailesi ferdi otelde bulunmuyordu ve otel yönetimine hiçbir talimat da verilmedi.
-Teröristleri Divan Oteli’nde saklıyormuşuz gibi bir yakıştırmaya maruz kaldık ve bundan fevkalade üzüldük. Biz Gezi ve sonrası süreçte çok fazla üzerimize gelinse de cevap vermemeyi seçtik, devletimizle kavga etmek bize yakışmaz. Ama tabii ki biz itibarımızı 90 yılda bu güne getirdik ve kimseye de çiğnetmeyiz. Bu nedenle tüm yalan haberlere karşı yasal hakkımızı sonuna kadar koruyacağız.
-Bakın, ülkemizi ileriye taşıyacak şey istikrar, güven ortamı ve iç huzurdur. Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, ifade özgürlüğünü, evrensel değerleri kişisel hak ve özgürlükleri sürekli ve tutarlı biçimde savunmalıyız. Üstüne basarak söylüyorum: Bu konuların her birinde gelişmiş ülkelerdeki seviye ne ise bizde de o olmalıdır. Bir çıt altını bile kabul edemeyiz, etmemeliyiz. Ayrışmış değil, bütünleşmiş bir toplum olarak, huzurla ve temiz siyaset ile yaşamalıyız. Ülkemizin ve insanımızın hak ettiği budur.
-Siyasi üslup daha yapıcı, herkesi kucaklayıcı, barışçı ve belli bir saygı düzeyinde olmalı. Ülkemizin devlet ve devlet adamı kültürü de bunu gerektirir. Hukukun üstünlüğünü esas alan bağımsız yargı ve güçler ayrılığı ilkeleri, temiz siyaset ve iç huzur benim de, bu ülkede yaşayan herkesin de en büyük beklentisidir.
-Türkiye kayıtsız şartsız Batı’nın bir parçasıdır. Avrupa Birliği bazen ne kadar gayrisamimi olursa olsun, müzakereleri bıkmadan usanmadan devam ettirmeliyiz. Tabii ki Ortadoğu veya Rusya ile de ilişkilerimiz hep iyi olmalı. Ama bizim istikametimiz hep Batı’ya dönük olmalıdır. Türkiye Avrupa değerleriyle uyumlu bir Avrupa ülkesi olmalıdır, bu yolculuğun kendisi belki varış noktasından bile değerlidir.
-Ülkemizde komplo teorisi merakı olduğu için memlekette ne ters giderse hep dışarıdan bilinir. Dış güçler denir, Amerika denir, İsrail denir. Bir de onların içerideki uzantıları denir. Bizi de ona yakıştırıyorlar. Bunun sebebini bilmiyorum. Komplo teorilerine bu kadar zaman ve enerji harcayacağımıza gerçek sorunlarımıza odaklansak, işimize bakıp yatırıma, kalkınmaya, istihdama odaklansak daha doğru olmaz mı? Bizim içeride de dışarıda da itibarımız çok şükür gayet iyi. Dışarı ile ilişkilerimiz gayet iyi. İster istemez insanlar ‘Türkiye’de neler oluyor’ diye soruyorlar. Biz de dilimizin döndüğü kadar anlatmaya çalışıyoruz. Yakın zamana kadar da Türkiye’nin ne kadar iyi gittiğini, Ortadoğu’da büyük ağabey olarak karar verici bir rol oynadığını anlatıyorduk. Ama aynı zamanda yanlışlar yapılıyorsa ve biz de bunu gayet iyi niyetli bir şekilde dile getiriyorsak bunun neresi yanlış? Daha çok kısa bir zaman önce TÜSİAD Başkanımız Sayın Muharrem Yılmaz böyle bir açıklama yaptığı için vatan hainliğiyle suçlandı. Bu olacak şey değil.
-Bana Türkiye’nin dört bir yanından, bayilerimizden yörelerine özgü pek çok şey geliyor. Yoğurdundan, baklavasından halısına ne isterseniz. Yok o ananas değilmiş de elmasmış, yok o bir şifreymiş. Bana ananas yollandı. Ben de aradım teşekkür ettim. Bu kadar basit. Bildiğiniz ananas yani, bu arada gayet de lezzetliydi. Sonra öğrendik ki Uganda rafinerisiyle değil de ananasıyla meşhurmuş. Hakikaten.
– Bizim Cemaat’le ya da hükümete ne gibi bir problemimiz olabilir ki? 2008 senesinde AK Parti’nin kapatılması için dava açıldığında tesadüfen yurtdışındaydım. Bana ne düşündüğümü sordular. Ben de “Bir demokraside yapılacak en son şeydir. Bu parti bir daha kapatılırsa daha kuvvetli bir şekilde haklı olarak geri gelir. Demokrasilerde parti kapatmalarla bir yere varılmaz, çok yanlış bir yöntemdir” dedim. Türkiye’ye döndüm. ‘Mustafa Koç AK Parti’nin kapatılması için Washington’da lobi yapıyor’ diye bir söylenti çıkardılar. Sayın Başbakan’a gidip durumu izah ettim. O da anladı sağ olsun. Ankara ile aramızda çok ciddi dezenformasyon yapılıyor. Bizim hükümete yakın olmamızı istemeyen bir kesim var. İftira üzerine iftira, yalan üzerine yalan, bir yere kadar. En sonunda kendinizi çekiyorsunuz tabii. Bakın biz geçmişten beri hiçbir zaman günlük siyasi çekişmelerin içine girmedik ve tarafsız kaldık. Ama ülkemizin tüm meseleleriyle de ilgilendik ve katılımcı olduk. Böyle de devam edeceğiz. Sonuç olarak bu ülke hepimizin ülkesidir ve tabii ki sahip çıkmak da sorumluluğumuz ve görevimizdir.
-TÜSİAD 43 senedir Türkiye’ye hizmet veriyor ve bu dönem zarfında tabii bu kurum da çok ciddi evrelerden geçti. Belki ilk başta üç büyük şehrin önde gelen aileleri tarafından kurulmuş olsa da şimdi tedarikçisiyle, orta boy işletmeleriyle, Anadolu kaplanlarıyla Türkiye genelinde çok ciddi bir yaygınlığa sahip. Başkanlarına bakın hepsi Anadolu’nun bağrından gelmiş insanlar. Biz 1997 yılında demokratikleşme raporunu ilk çıkardığımızda içeriden bile çok muhalefet oldu. Ama şimdi o günkünün ne kadar isabetli bir rapor olduğu ortaya çıktı. TÜSİAD hangi iktidar gelirse gelsin evrensel demokrasi perspektifinden beklentilerini dile getirmeye devam edecektir.
-Bugün Koç Topluluğu Türkiye ekonomisinin aşağı yukarı yüzde 10’unu oluşturuyor, toplam vergilerin neredeyse yüzde 9.5’ini karşılıyor. Gelir vergisi beyan eden ilk 10 kişi arasında 5 tane Koç ailesi mensubu var. Geçen gün de onunla ilgili bir ödül aldık. 80 bini aşkın çalışanımız, 10 bini aşkın bayimiz, birlikte çalıştığımız çok güçlü yan sanayi şirketlerimiz var. Patent konusunda da açık ara birinciyiz. 14 tane Ar-Ge merkezimizde 3000’in üzerinde mühendis ve teknik eleman çalıştırıyoruz. Bütün bu istatistiklere baktığımız zaman Koç Topluluğu’nun ülke ekonomisindeki yeri net olarak görülüyor. Biz evrensel değerleri ve kurumsallaşmayı iki önemli çıpamız olarak görür ve o şekilde çalışırız.