Gazeteport

“İttifak Değil İş Ortaklığı”

Kafkasya yazıları ve kitapları ile bilinen İngiliz gazeteci ve analist,Thomas de Waal  Putin Erdoğan yakınlaşmasının nedenlerini yazdı.  Thomas de Waal Rusya ve Türkiye’nin tarihinden de örnekler vererek Putin Erdoğan diyaloğunun perde arkasındaki yakınlaşmasına ışık tuttu.

Turkrus.com sitesinde yer alan Thomas de Waal’in çarpıcı analizi şöyle;

Rusya, Türkiye ve Çok Kutuplu Bir Dünya

-Her iki devlet başkanı da Batıya yönelik hoşnutsuzluklarını göstermek istedi. Erdoğan, 15 Temmuz’daki başarısız darbe girişiminden sonra Batılı liderlerin kendisini umduğu ölçüde desteklemediğini ve otoriter yöntemler kullandığı yönündeki eleştirilerini sürdürdüklerini kayda geçirmek amacındaydı.

-Yaklaşık altı aylık bir fırtınalı süreçten sonra hem Rusya’nın hem de Türkiye’nin ilişkileri düzeltmek için çok haklı gerekçeleri var. Rus turist sayısındaki sert düşüş ve Türk mallarına konan ambargo, Türkiye ekonomisini olumsuz etkiledi. Rusya ise, doğalgaz ihracatında Ukrayna’ya olan bağımlılığını azaltmak istiyor. Bu nedenle Karadeniz’den geçecek Türk Akımı projesini canlandırmayı hedefliyor.

-Ayrıca hem Erdoğan hem de Putin benzer bir hırçın karaktere sahip. Her iki lider de, dünya meselelerinde Batılı liberal ülkelerine egemenliğine karşı çıkıyor. Bu ruh hali aynı zamanda bir güvensizlik duygusunu da maskeliyor. Doğudan ve Güneyden gelebilecek tehlikelere karşı yaşlı kıtaya tampon olduklarına inanan Rusya ve Türkiye, buna rağmen Avrupa’nın kendilerine karşı adil davranmadığı düşüncesinde.

-Ancak hem tarih hem de coğrafya, yeni bir Avrasya ekseni olamayacağını gösteriyor. Rus ve Osmanlı imparatorluklarının mirasçısı olan bu iki ülke, Büyük Katerina zamanından beri birbirinin rakibi konumunda ve defalarca savaştılar.

-Bu durumu aşmak için Türk ve Rus liderlerin tek bir dostane toplantı yapmasından çok daha fazlası gerekiyor.

-Rus çarının Avrasya ve Ortadoğu’daki Hıristiyanları, Türk sultanının da Sünni Müslümanları korumasına dayanan yüz yıllık dinamik hala etkili. Putin, Suriye’ye müdahaleyi Türkiye’nin desteklediği Sünni gruplara karşı Hıristiyanları koruma misyonuyla gerekçelendiriyor. Aynı şekilde hem iç politika hem de genel anlayış Erdoğan’ı 2014’te Rusya tarafından ilhak edilen Kırım’daki Tatarların savunucusu olmaya zorluyor.

-Suriye’de her iki ülke de IŞİD’e karşı taktik bir uzlaşmaya varmış görünüyor. Ancak Halep’te hala farklı tarafları destekliyorlar.

-Dolayısıyla Erdoğan-Putin yakınlaşması stratejik bir ittifaktan çok, hedefleri sınırlı bir iş anlaşmasına benziyor. Bir başka ifadeyle, bu yakınlaşmayı İngiltere’nin AB’den çıkması, Donald Trump’ın ABD başkan adaylığı ve Avrupa’nın içe kapanması gibi gelişmelerle birlikte değerlendirmek gerekiyor.

-Carnegie Enstitüsü’nden Alexander Baunov, İngiltere’nin AB’den çıkmasının Rusya’yı çok kutuplu Avrupa hayaline bir adım daha yaklaştırdığını yazmıştı. Türk-Rus yakınlaşması da benzer bir jeopolitik belirsizliğin parçası. Hem Putin hem de Erdoğan NATO veya AB gibi güçlerin daha zayıf ve etkisiz olduğu düşüncesinde. Her iki lider de, büyük güçlerin belirleyici olduğu ve istedikleri zaman fikir değiştirerek küçük ülkeleri kendilerine uymaya zorladıkları bir ortama kıyasla, ittifakların geçişken ve dar kapsamlı olduğu bir dünyada kendilerini daha rahat hissediyor.

-Ancak çok kutupluluğun artması çok yönlülüğün de azalması anlamına geliyor. Bu sadece Moskova ve Ankara için değil, Avrupa’nın çok yönlü örgütleri için de geçerli. Eğer AB, NATO ve AGİT, çok kutuplulukla başa çıkmak istiyorsa, Avrupa’nın sınırında yaşayan ülkeleri de kapsayıcı ve cezp edici bir hale dönüşmeleri gerekiyor.

Exit mobile version