Türkiye güne “Şike davasında kumpas” iddialarına ilişkin İstanbul merkezli olmak üzere, 28 ilde eş zamanlı operasyonla başladı. Operasyonda 28 kişi gözaltına alındı. Haklarında gözaltı kararı bulunanlar arasında, gazeteciler, polis şefleri ve avukatlar da bulunuyor. Bu isimler arasında 3 Temmuz’un en kilit isimlerinden biri olan Hüseyin Gülerce yok. Çünkü Hüseyin Gülerce Cemaat safından AKP safına geçti. Oysa Hüseyin Gülerce 3 Temmuz’un en önemli figürlerinden biriydi. Hayatında hiç futbolla ilgisi olmamış Hüseyin Gülerce 3 Temmuz sürecinde 3 tane krtik yazı yazdı ve bu yazıyla operasyonu hem manipüle etti hem de perde arkasından yönetti. Hüseyin Gülerce’nin rolünü anlamak için Gazeteci Mustafa HOŞ’un “Abluka” kitabındaki Hüseyin Gülerce bölümünü hatırlamak gerekiyor.
İşte Abluka’daki o bölüm
“Cemaatin önemli isimlerinden Hüseyin Gülerce’nin operasyonun ilk günlerinde bir teknik direktör gibi taktik verdiği üç yazısına bakalım. Hüseyin Gülerce,‘cemaatin medyadaki ilk abisi’ olarak bilinir. Bu ‘abi müessesi’ cemaat yapılanmasının hiyerarşik bir mertebesidir. Her alanda (siyaset/iş dünyası/medya/yerel yönetimler/bürokrasi/yargı/emnıyet v.s) abiler vardır. Ve bu abiler o alanın en yetkin kişisidir.
“Futbolun Dokunulmazları”
Hüseyin Gülerce, 3 Temmuz’a kadar tek futbol yazısı yazmamış bir köşe yazarıydı. 3 Temmuz sürecinde ise üç yazı kaleme aldı. 6 Temmuz 2011 tarihli ‘Futbolun dokunulmazları’ başlıklı ilk yazıda, “Futbolda ilk defa şike ve örgütlü suçlarla ilgili geniş çaplı bir soruşturma başlatıldı. Aralarında Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın da bulunduğu 60’tan fazla kişi gözaltına alındı. Öyle şaşkınlık falan da yok. Ve herkesin aklına ilk gelen, Ergenekon oldu. Birden ‘futbolun Ergenekonu’ lafı konuşulmaya başlandı. Futboldaki kirlilik için neden bu kadar gecikildiği sorgulanır oldu” diyordu. Henüz operasyon yapılalı üç gün olmuştu. Fakat Hüseyin Gülerce her detaya hâkimdi. Ve baştan noktayı koyuyordu: ‘Futbolun Ergenekon’u…
Aslında operasyonun niyetinin şike olmadığı şifresi de bu yazıda vardı. Gülerce devam ediyordu: “Artık futboldaki Ergenekon’a da neşter vuruluyor. ‘Futbolda Ergenekon olur mu?’ sorusu bugün anlamsız bir sorudur. Vesayet varsa, darbecileri vardır. Darbeciler varsa, medyaları, işadamları, çeteleri, kozmik adamları vardır. Vesayet, hukuk dışı örgütlenmeler-le ayakta durur. Bu ülkede yüzyıldan beri vesayet rejimi var. Onun için hukuk dışılık her sosyal grubun, devlet ygıtının, anayasal kurumların içinde hükümferma olmuştur. Mücadele, vesayet ile demokratikleşme arasındadır. Bugün inisiyatif sivil iradenin elindedir. Vesayetin bütün ağaları, bu arada futbolun ağaları da kaybetmeye mahkûmdur.” Gülerce, bu yazıyla 3 Temmuz’a karşı çıkanın ‘Ergenekoncu olacağı’ tehdidini de yapıyordu. ‘Ergenekon öcüsü’ her büyük operasyonda ellerindeki en büyük korkutma objesiydi.
“Tahta Başında Tek Ayak Üstünde”
Gülerce, 13 Temmuz 2011’de yine Fenerbahçe Operasyonu’nu yazıyordu. Başlık bu kez ‘Tahta başında tek ayaküstünde’ idi. Bu yazı öncesinde Fenerbahçelilerin direnişinin başladığını da hatır-latmam lazım. 10 Temmuz’da önce Topuk Yaylası sonra Bağdat Caddesi ve nihayetinde Boğaziçi Köprüsü yürüyüşü vardı. Bu yü-rüyüşlerde polisin müdahalesi de çok sertti direniş ve sloganlar da… Hatta yürüyüş sırasında emniyet amiri, ‘Gerekirse gerçek mermi kullanın’ diyordu. 10 yıllık AKP iktidarında ilk kez kit-lesel bir tepki oluyordu. Fenerbahçe, böylece NeoTürkiye’de ilk itaatsizlik meşalesini de yakıyordu.
Gülerce, tepkilerdeki kararlığı görüyor ve planlanan 3 Temmuz Operasyonun gerçek niyetinin deşifre olmasını engellemek istiyordu. 13 Temmuz’daki ikinci yazıda bu uyarı dikkat çekiyordu: “Me-sele futbolda şike, çete meselesi değil. Mesele Aziz Yıldırım me-selesi değil, Fenerbahçe meselesi hiç değil. Beşiktaş, Galatasaray, Trabzonspor meselesi de değil. Kimse, sorumluluğunu unutup, taraftarı tahrik etmesin. Ergenekon davasını, Cumhuriyet mi-tingleri ile özünden saptırmak isteyenler nasıl umduklarını bu-lamadılarsa, futbol takımlarının taraftarlarını sokağa dökmeye çalışanlar da başarısız olacaklardır.” Fenerbahçelilerin direnişini kırmak için yapılan kıyaslamalar oldukça dikkat çekici. Ergenekon, Cumhuriyet mitingleri kıyaslamaları rastgele yapılmıyordu tabii…
Aynı yazıda bir başka bölüme bakalım: “Yeni Türkiye’nin, hukukun üstünlüğüne kilitlenen yeni yargısını da unutma-yalım. Darbecilerden, cuntacı zihniyetin sahiplerinden millet adına hesap sormakta kararlı savcılara ve yargıçlara ne kadar ihtiyacımız varmış… Asıl onların yüreğini alkışlamalı, onların cesaretini övmeliyiz. Hatırlayınız, ‘Susurluk davası’ sırasında, özellikle laik-solcu kesimler; ‘İtalya’daki Gladio davasının sav-cı ve yargıçları gibi bizde niye cesur ve dürüst savcılar, yargıç-lar yok’ diye haykırmışlardı. Şimdi tam tersi davranıyorlar. Bu hukuk adamlarını yıpratmaya, karalamaya çalışıyorlar. Ama nafile. Bütün renkler kirlerinden arınıyor.”
Yani Gülerce diyordu ki, “ÖYM bizim kontrolümüzde ona göre!” Hâkim ve savcılara da yol gösteriyordu;“Devam edin. Ya-nınızdayız…”
Gülerce gibi isimler bir konuda yazıyorsa bunun bir gazetecilik yazısı olduğunu sanmak Gülen Cemaati’ni ve NeoTürkiye’yi hiç bilmemek demektir.
“Ergenekon Surundaki İkinci Gedik”
Son olarak Gülerce’nin 3 Temmuz troyka yazılarından so-nuncusuna bakalım. Tarih 15 Temmuz 2011; başlık, ‘Ergenekon surundaki ikinci gedik’… Gülerce’nin hedefi bu kez futbol fe-derasyonu… Çünkü federasyon kesin mahkeme kararı ve elinde yeterli delil olmadığı için olan bitene ‘şike’ diyemiyordu. Fakat Cemaatin acelesi vardı. Bir an önce herşey bitsin istiyorlardı. O yüzden Gülerce, federasyona hitaben şunları yazdı:
“Bazıları, depremin büyüklüğünü tahmin edemedikleri için ayağında top dolaştırıyor. Mesela Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) tavrı böyle. ‘Savcının iddianamesini bekleyeceğiz’ diyor. Diyor ama futbolcuların bazılarının şikeyi itiraf ettikleri manşetlere çekilirken, Federasyon’un o beklemenin altında kalmayacağını kim söyleyebilir? Dağdan bir kar-topu yuvarlandı ve giderek çığa dönüşüyor. Yeni TFF, galiba kucağında bulduğu kor ateşin farkında değil. Şu anda liglerin zamanında başlaması bile tehlikede…”
Gülerce, açık açık Türkiye Futbol Federasyonu’nun gazete manşetleriyle karar vermesini istiyordu. Futbol Federasyonu’nun o dö-nemki başkanı Mehmet Ali Aydınlar ve yöneticilerinin kimyasının bozulması bu yazıdan sonradır. Davanın hukuk zemininden çıkma-sına neden olan Federasyon’nun 1. Etik Raporu bu yazılardan ve tehditlerden hemen sonra yazıldı. 1. Etik Raporu, Cemaatin; 2. Etik Raporu ise Erdoğan’ın isteğiyle yazıldı. Her iki raporda gösteriyordu ki bu hukuksal ve sportif zemini olan bir operasyon değildi.
Gülerce, kararın ‘oldubitti’ye getirilmesini istiyordu. Çünkü Fenerbahçe taraftarı direniyordu. Zaman geçtikçe bütün planlar bozulabilirdi. O yüzden acele ediliyordu. Hatta öfkeden mi bilinmez kendini de açık ediyordu; “Futboldaki soruşturmanın sarsıntıları, vesayetin surlarında, Ergenekon davasından sonra ikinci büyük gediği açabilir. Ben bu olayı, Danıştay saldırısının Ergenekon davasına bağlanması kadar önemli görüyorum.”
Ve yazının sonunuo bilindik tehditle getiriyordu: “Zorda olan, futbolun ağaları değil, asıl vesayetin ağalarıdır. Direnmelerinin anlamsız olduğunu kabul etmedikleri için daha hızlı tasfiye ola-caklardır. Futbolun dokunulmazlarına dokunulunca, bir kısım medyada da telaş başladı. Ama pek çok arkadaş, ‘sıra medyaya da gelecek’ demişlerdi. Galiba haklı çıkacaklar.”
Gülerce, 3 Temmuz sürecinde kibrinin en üst basamaklarında geziyorlardı. Fütürsuzca tehdit ediyordu;‘Sıra medyaya da gelecek!’ Gelmesine gerek kalmıyordu. Herkes bu mesajı, emir ve talimat olarak görüyordu.
Onlarca manşet, onlarca yalan haber varken neden Hüseyin Gülerce’nin yazılarına bu kadar yer verdim? Çünkü bu üç yazıdan sonra çerçeve/hedef ve ne yapılacağı belirlenmişti. Bu yazılar-dan biri mahkemeye, diğeri federasyona bir diğeri de gazetecilere talimat gibiydi. Bundan sonrasında dava için rol alan dönemin Federasyon Başkanı Mehmet Ali Aydınlar, hâkimler ve mücahit gazeteciler bu üç yazı doğrultusunda yaptılar bütün dezenformasyonu ve manipülasyonu…