ŞİİR BU: BİRBİRİNE BENZER?!
Şimdi şuracığa iki farklı (ama çok da değil) şiir yazacağım ve telmih’i (anıştırma) size bırakacağım:
(1) Sere Serpe
Uzanıp yatıvermiş, sere serpe
Entarisi sıyrılmış, hafiften
Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor
Bir eliyle de göğsünü tutmuş
İçinde kötülüğü yok, biliyorum
Yok, benim de yok ama
Olmaz ki
Böyle de yatılmaz ki
Orhan Veli KANIK
(2) Yatmış Uyumuş
“Yatmış uyumuş serpilip ol nahl-i melâhat,
Bilmem leb-i dilcûsunu öpsem uyanır mı;
Giysû dağınık, sîne açık, dâmeni mekşûf,
İnsaf ediniz, bu yatışa can dayanır mı.”
Hüsnü YURDUSEV (İnönü Postası dergisi)
LÜGATÇE
Nahl: Fidan boylu, hurma ağacına benzer
Leb-i dilcû: Gönlün arzuladığı dudak
Giysû: Saç, kâkül
Damen: Etek
Mekşûf: Açılmış
.*.
İki şiir arasındaki “derin ilham” hemen fark ediliyor zaten: sizin de hemen fark ettiğiniz gibi!…
Gelelim ilk şiirin hikâyesine…
İlk şiirin hikâyesi edebiyat arkeoloğumuz Haluk Oral’dan: “Yer Ankara’da Sabahattin Eyuboğlu’nun evi, yıl 1946. Ev halkı ve misafirler salonda otururken küçük odada genç bir kız sedire uzanmış, isteksizce ders çalışıyor. Odanın öbür köşesinde, şair, kâğıda bir şeyler yazıyor. Sonra genç kıza uzatıyor kâğıdı: ‘Bak, senin için bir şiir yazdım.’ Okuyor genç kız Sere Serpe başlıklı şiiri… Evet, şairimiz Orhan Veli, genç kız da Bella (Eskenazi [doğ. 1923]). Aslında tanışmaları iki üç yılı bulmaktadır, ama arkadaşlık ve samimiyetleri daha yenidir. Bella, “Hasanoğlan Köy Enstitüsü”nde İngilizce dersi vermektedir, bir yandan da liseyi bitirmek için kalan birkaç dersini çalışmaktadır.” (Haluk Oral, Şiir Hikâyeleri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 3. Basım, 2011 İstanbul.)
Şiirler arasındaki “benzerlik” üzerine de Nurullah Ataç’ı konuşturalım: “Doğru, bir benzerlik var ikisi arasında. Ancak konuda kalan bir benzerlik. Gene iki yır (şiir) birbirinden büsbütün başka. Birincisi (Yatmış Uyumuş’u kastediyor) basmakalıp bir yır (şiir). Öteki ise, Orhan Veli’ninki, ne güzel söylenmiş! Bilmem Orhan Veli Sere Serpe’yi yazmadan o yırı (şiiri) görmüş müdür? Sanmıyorum. Görmüşse de çok gülmüştür. Kimbilir? ‘O öyle yazılmaz, böyle yazılır’ demiş de olabilir.”
Netice Olarak
Acaba, Orhan Veli’nin Sere Serpe’si mi yoksa Hüsnü Yurdusev’in –Şehnaz makamında bir beste de olan– Yatmış Uyumuş’u mu yekdiğerinden intihaldir (aşırma, edebi hırsızlık), diye bir soru sorsam haddimi aşmış mı olurum, ne dersiniz?
Hoş kalın!…