SÜVEYŞ KANALI’NIN
GÖRKEMLİ AÇILIŞI
Akdeniz ile Kızıldeniz’i birleştiren 164 km uzunluğundaki yapay bir suyolu olan Süveyş Kanalı, 8 metrelik derinliğiyle 1869 senesinde deniz trafiğine açılmıştır.
Açılış Masrafları
17 Kasım 1869’da, Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyetindeki Mısır topraklarında deniz trafiğine açılan Süveyş Kanal’ının açılış merasimindeki şaşaa, ne hikmetse İngilizlere ve Mısırlılara mal edilmiştir! Halbuki, açılışın görkemli olması için inşa edilen “Hıdivyal Opera Evi”, Giuseppe Verdi’nin bestelediği “Aida Operası” ve bir rivayete göre de Oğuzata sembolümüz olup hem Osmanlı’yı hem de Mısır’ı temsil eden ve başında yedi sivri uçlu taç olan (7 kıtayı ve 7 denizi sembolize eder) heykel için yapılan masraflar –dolaylı yoldan– Osmanlı İmparatorluğunun kasasından çıkmıştır! (Antonio Ghislanzoni’nin yazdığı libretto metninin parasını ise hükümdarlığının sekizinci senesinde olan Padişah Abdülaziz bizzat cebinden ödemiştir.)
Mısır Hıdivlikti
Peki neden ısrarla Mısır ya da İngilizlerin değil de İmparatorluğumuzun bu işi kotardığını söylüyorum dersiniz? Anlatayım… “Mısır Hıdivliği, 1805 yılında Osmanlı İmparatorluğunun Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından kurularak 1914 yılına kadar Mısır ve Sudan’ın büyük bir bölümünün yönetimini elinde tutan, içişlerinde serbest dışişlerinde Osmanlı İmparatorluğuna bağlı özerk bir devlettir; kurulduğu 1805’ten 1914 yılına kadar Mehmet Ali Paşa’nın soyundan gelen Kavalalılar Hanedanı tarafından yönetilmiştir.”
Mesele anlaşılmıştır sanırım!
Özgürlük Anıtı
Gelelim işin spekülasyonlara açık tarafına… Heykeltıraş Frederic Augusta Bertholdi, yukarıda sözünü ettiğim başında yedi sivri uçlu taç olan kadın heykelinin bakır ve çelikten oluşan iskeletini, Eiffel Kulesi’ni yapan Gustave Eiffel ile beraber tamamladı. Esasında açılış için yaptırılan kadın heykeli, maalesef yeni Hıdiv İsmail Paşanın muhafazakâr tavrından (Müslüman ülkede kadın heykeli olur muymuş!) dolayı Mısır’da kendine yer bulamadı. Amerika ile Fransa’nın karşılıklı hediyeleştiği bir dönemdi ve bu vesileyle senelerce Fransa’da bir depoda bekleyen heykelin gün ışığını görme vakti gelmişti artık: Fransa’dan Yeni Dünya’ya bir heykel hediye edilmesi gündeme gelince de hemen akla, parası imparatorluğumuz tarafından ödenen “Asya’nın Işığı” geldi. Heykeltıraş Bertholdi, zaten hazır olan görkemli kadın’ın yüzünü değiştirip (annesinin yüzünü resmettiği söylenir) sol eline bir kitap, sağ eline de bir meşale verdi. Böylece, Süveyş Kanalı’nın açılışı için hazırlanan heykel, kuruluşunun yüzüncü yılı hediyesi olarak Amerika’ya nasip olmuştu! (Heykel’i, Masonik bir kaideye oturtmayı da ihmal etmediler.)
Nereden Nereye!
Sanımca ve kanımca, yeni basılan kitaplar için söylenen, “Habent sua fata libelli / Her kitabın bir kaderi vardır” şeklindeki Latince sözü -özneyi değiştirerek- “Her heykelin/anıtın bir kaderi vardır” şeklinde söylemek icap ediyor…
Hoş kalın!…