Merhaba Süleyman abi bu hafta röportajımıza senle devam ediyoruz, öncelikle bana konuk olduğun için gerçekten çok teşekkür ederim, haydi röportaja başlayalım ne dersin.
Ankara’ya hoş geldin. Ben teşekkür ederim, yaz olsaydı sana bir mojito yapardım, puroyla içer bir yandan da konuşurduk. Bu soğukta sek rom içmemiz lazım, senin gibi bir Akdeniz insanını Ankara ayazında ancak belki o şekilde üşümekten koruyabiliriz 🙂
25 Kasım 2016 Tarihinde yoldaş Fidel Castro’yu yıldızlara uğurladık özellikle sosyal medyada Küba ve Fidel Castro hakkında birçok bilgi paylaşıldı, Küba ve Castro yoldaşı konuşalım dedim seninle. Süleyman Abi Küba devrimi olmadan önce Küba’yı kim yönetiyordu nasıl bir rejim vardı, bu konu hakkında bize bilgi verir misin?
Küba’yı Fulgencio Batista adında çavuşken başkan oluveren bir diktatör yönetiyordu. Küba, İspanyol’ların kıtadaki son ABD’nin ise ilk sömürgesi. 1800’lerin sonunda Kübalılar İspanya’ya karşı bağımsızlık savaşına başladıklarında ABD, Kübalılara yardım etmek gibi ulvi (?) bir amaçla savaşa dahil oldu ve adaya yerleşti. 1903 tarihli Platt anlaşmasıyla yeni kurulan Küba Cumhuriyeti’nden ciddi imtiyazlar kopardı. O tarihten sonra da adayı hep ABD’ye yakın başkanlar yönetti.
Birinci Paylaşım Savaşı, Latin Amerika ve Küba için bir refah getirdi. Şeker o yıllarda çok iyi fiyattan satılıyordu. Küba’nın şeker endüstrisi gelişti, yeni topraklar tarıma açıldı. Ülke yoğun göç almaya başladı. O tarihlerde Osmanlı toprağı olan Lübnan’dan da Küba’ya gidenler olmuş. Bu dönem Küba’da Vacas Gordas (yağlı inekler) olarak adlandırılır. Savaşın bitmesinin ardından durum tersine döndü. Şekerin uluslararası fiyatı düştü. İnekler zayıfladı, artık Vacas Flacas (zayıf inekler) dönemiydi. Adaya göç durdu, yasal durumu olmayan göçmenler sınır dışı edildi. 1930’lu yıllarda yaygın eylemlerin, grevlerin sonunda nispeten yurtsever isimler iktidara gelse de başarılı olamadılar ve Batista’nın darbesiyle devrildiler. Bu Batista’nın ilk darbesiydi. Batista yurtsever güçlerin zayıflığını iyi değerlendirmiş ve kendini halktan biri gibi göstererek iktidarda tek güç haline gelmeyi başarmıştı.
Batista sonradan iktidardan ayrılıp ABD’ye yerleşse de fiilen gücü kontrol etmeyi sürdürdü. Halkın durumu kötüleşmeye devam etti. Dünyada ekonomik krizin yaşandığı, yeni bir dünya savaşına doğru gidilen yıllarda Küba ABD’nin kumarhane ve genelevi oldu. Silah sanayiinde önemli yer tutan madenler çıkarılarak ABD’ye taşındı. 2. Paylaşım Savaşı sonrasında Batista yeniden resmen iktidara geldi. Batista sadece hırsız değil de aynı zamanda tescilli katil bir diktatördü. İktidarında yaklaşık 3000 Kübalı komünist militan katledildi. O tarihlerde Küba’nın nüfusunun 6 milyon olduğu hesaba katıldığında kıyıcılığının boyutu daha iyi anlaşılır.
Kısacası devrimden önce Küba’da yozlaşmış, baskıcı bir iktidar, yağmalanmış bir ülke ve mutsuz yaşayan milyonlar vardı. Ancak biliyoruz ki tek başına kriz ve yoksulluk kitleleri ayaklandırmaya yetmiyor. O yüzden biraz da Kübalı devrimcilerin tarihine bakalım.
Küba devrimi nasıl gerçekleşti, Küba devriminin gerçekleşmesi için gerekli örgütlenme ve mücadele nasıl verildi, Küba’yı devrime götüren etkenler neydi Abi?
Latin Amerika’da içinde gerillaların, yurtsever asker ya da siyasetçilerin ve geleneksel komünist partilerin en azından biri olmadan ileriye atılmış hiçbir adım yoktur. Eğer üçü bir arada ise bu o adımı daha güçlü yapar. Küba’da ikinciler 1933’te öne atılmış ancak başarısız olmuşlardı. Oysa ulusal lider Jose Marti’den beri gelen yurtsever güçlü bir damar vardı.
Komünistler ağır bedeller ödemişler ideolojik olarak bir karmaşanın içine düşmüşlerdi. 2. Batista iktidarında hükümette iki komünist bakan vardı. 2. Paylaşım Savaşı’nda Nazilere karşı SSCB ve kapitalist batının ittifak yapmış olmasını sağ bir şekilde yorumlayan ABD Komünist Partisi’nin etkisi altında kalan Kübalı komünistler “sınıf işbirliği” dedikleri bir politika izlemeye başlamışlardı. 3000 partili militanın katili diktatör Batista ve onun hükümetinde iki komünist bakan. Bu komünizmin itibarını yerle bir etti.
Bir de şehirde ve kırda silahlı mücadeleyi savunan devrimciler vardı. Kendi aralarındaki çelişkilere rağmen asgari bir program etrafında birleşmiş devrimciler.
Halk Batista iktidarına ve ABD’ye tepkiliydi ancak bu tepkiyi ortaya koyan bir pratiği yoktu ortada. Che bu duruma bizim de tanıdık olduğumuz bir kavramla suni denge der. Latin Amerika’nın 500 yıllık isyan ve savaşlarla dolu geçmişi bu dengenin bozulmasında çoğu zaman hızlandırıcı rol oynamıştır.
1953’te Moncada Kışlası baskını başarısız olur, 1956’da Granma’yla Küba sahillerine çıktıklarında 12 kişi kalırlar. Bunları pek çoğumuz biliyoruz. Aslında Küba devrim tarihi benzer yarım kalmış başarısız girişimlerle doludur. Biz başarısız kalan diğer girişimleri tarih kitaplarının köşelerinden biliyoruz ancak Granma yatından indikten sonra Coloradas Plajı’ndaki çatışmadan sağ kurtulan 12 kişi çok iyi biliyordu. Fidel diyor ya “Biz yenilirsek, kalkar yeniden deneriz. Diktatörler yenilirse sonları olur!” Her detayı düşünmüşlerdi, başarısızlık istemiyorlardı, her birinin kolunda ‘ya biri bozulursa’ diye son model ikişer saat vardı.
Halk onlara barbudos dedi, yani sakallı. Barbudoslar diktatörlüğe karşı tepki duyan, eyleme geçen kimseyi dışlamadılar. Tam bir cephe siyaseti izlediler. Marksist-Leninist siyasetin olmazsa olmaz dediği Leninist parti ise yoktu. Kimi tarihçiler içlerinde Frank Pais, Raul Castro, Camilo Cienfuegos, Che ve Fidel’in de olduğu dar bir grubun bir parti gibi değerlendirilebileceğini düşünüyorsa da Küba’da devrim bir partinin resmen yokluğunda 26 Temmuz Hareketi’nin liderliğinde gerçekleşti.
Küba’da özellikle doğuya gittikçe yol kenarlarında sizi mezarlar karşılar. Devrimci önderlerin doğduğu, yaşadığı ya da katledildiği mekânların, eski emniyet ya da ordu binalarının müzeye dönüştürüldüğünü görürsünüz. Devrimin yolu hakkında fikir ayrılığı olan isimlerin okullara verildiğini görürsünüz. Bağımsızlık savaşının liderleri ise baş tacıdır. Tüm resmi binaların girişinde ise Jose Marti vardır. Ulusal ve sosyal kurtuluş savaşının, ülke tarihi ve kültüründe yer tutmuş pek çok isim Santiago Şehir Mezarlığı’nda yatmaktadır. Ayrı bir şehitlik yok. Biçim olarak Anıtkabir ve Karşıyaka mezarlığının iç içe geçmiş hali denilebilir. Ünlü isimler mezarlığın girişinde. Mezarlığın girişinde Jose Marti anısına bir anıt var. Askerler düzenli saygı nöbeti tutuyor. Şehir örgütlenmesinin liderlerinden Frank Pais de, Küba’nın milli içkisi romun babası Bacardi de enternasyonal görevlerde can vermiş Devrimci Silahlı Kuvvetler (Küba Ordusu) askerleri de giriş kısımda.
Siz bu satırları okurken Fidel’in küllerini her şeyin başladığı yer Santiago’ya, bu mezarlığa götürüyorlar.
Küba devriminden sonra yönetim nasıl oluştu, nasıl bir devlet yönetim şekline geçtiler?
Sosyalistler için devlet, halk kitlelerine dayanarak burjuvazinin tasfiyesi için elzemdir. Sağcı, faşist yazarlara bakılırsa devrimle beraber Batista gitmiş yeni bir Batista gelmiş. Bir infaz fotoğrafı paylaşıyorlar. İnfazcının Fidel olduğunu söylüyorlar. Asıl önemli konu, infaz edilenin kim olduğu ise belirsiz. Devrim olduğunda Batista kaçtı, ancak burjuvalar ve toprak sahipleri, işkenceci polis ve ordu şeflerinin çoğu duruyordu.
Muhalefette ya da iktidarda fark etmez bir devrimci için en önemli şey meşruluktur, haklılıktır. Küba devrimci liderliği bunu hep gözetmiştir. Bu “ben meşruyum, haklıyım ne istersem onu yaparım” demek değildir. Yaptığınız bir şey tabanınızda, halkta o an için kabul görmeyebilir ama aradan süre geçmesine rağmen kabul görmüyorsa bir yanlış vardır. Batista iktidarının suçları devrimin meşruluk kaynağıydı ancak geniş bir cephe siyaseti yürüten 26 Temmuz Hareketi ülke içinde ve dışındaki geleceğini düşünerek şiddet yerine genelde sürgün politikası gütmüştür. Bugün Miami’de Fidel’in ölümünü sevinç çığlıklarıyla karşılayanlar 1959’da mülklerine el konularak sürgüne gönderilen egemen sınıfın kalıntılarıdır.
Küba’nın ülke dışı nüfusu yaklaşık 3 milyondur. Bunun büyük kısmı da ABD’dedir. Karşı-devrimci Kübalılar bu sayının küçük bir kısmını oluştururlar. Ekonomik sebeplerle göçen bu Kübalılar da sevinçle sokağa dökülseydi ABD basını asıl bunu gözümüze sokardı.
26 Temmuz Hareketi uluslararası planda da aynı şekilde hareket etti, Fidel reddedileceğini bile bile devrimden sonra ABD’ye gitti ve ret cevabı aldıktan sonra Moskova’nın davetine uyarak Rusya’ya gitti. Devrimcilik bazen kitleleri göstererek eğitmektir.
Ülke içinde de cephe içinden giderek bir parti sivrildi. Latin Amerika’da içinde gerillaların, yurtsever asker ya da siyasetçilerin ve geleneksel komünist partilerin en azından birinin içinde olmadığı ileriye atılmış hiçbir adım yoktur, Eğer üçü bir arada ise bu o adımı daha güçlü yapar demiştik. Devrimden önce olmayanı devrimden sonra yapmak için harekete geçtiler.
1965’te Küba Komünist Partisi yeniden kuruldu. Devrim Komünist Parti’yi temize çekmişti.
Devrim öncesinde büyük toprak sahiplerinin ve ABD şirketlerinin elinde toplanmış topraklar devletleştirildi. Toprakların % 70’i devletin, kalanı ise küçük köylülüğün elinde.
Devrimden sonra Küba’da bir halk demokrasisi kuruldu. Bu halk sınıfları için bir demokrasi, tekrar kapitalizme dönmek isteyenler için bir diktatörlük.
Sosyalizm kapitalizmden komünizme geçiş dönemidir. Defalarca gördük ki bu inişli-çıkışlı bir süreç. İnsanların komünist bir ideal olan ihtiyacına göre değil, çalışmasına göre kazandığı, sanayileşme, güçlü bir enternasyonalizm ve yeni devrimler olmazsa emperyalizm karşısında gerileyip, yıkılmanın kaçınılmaz olduğu inişli-çıkışlı bir süreç.
Sosyalizm deneyimlerini ya da Küba’yı eleştireceksek kendi kıstaslarımızla değerlendirmeliyiz.
Küba’ya sosyalizm Fidel’in dediği gibi Sovyet tanklarıyla gelmedi, onlar kendileri mücadele ettiler ve kazandılar. Sovyetlerin Küba şekerini dünya fiyatının üzerinde aldığı, petrolü dünya fiyatının altında verdiği yıllar 1991’de bir gün bıçak gibi kesildiğinde yıkılmadılarsa bunu parti önderliğinin kararlılığına ve bu kararlılığın yurtsever Küba halkında gördüğü kabule borçlular. 25 yıldır çok zorda kaldıklarında kapitalizme tavizler vererek ama kazanımları da mümkün mertebe korumaya çalışarak geldiler.
Bugün Fidel öldü ve emperyalizm Küba’nın yorgun dizleri üzerine çökmesini bekliyor. SSCB yıkıldıktan sonra başlayan turizm yıllar içinde Kübalılar arasında eşitsiz bir gelişime sebep oldu. Ülke parasını resmiyette değilse de fiilen ortadan kaldırdı. Ülkeye giden turistin büyük bir kısmı Santa Clara’nın doğusuna geçmiyor. Havana’da ise ağırlıkla eski Havana’da kalıyor, para harcıyor. Eğitimli şehirli nüfus çok fazla ancak bunu istihdam edecek kadar bir sanayi yok. Küba nüfusu yaşlanıyor, doğurganlık az. Ülke nüfusu 12 milyon, ülke dışı nüfusu ise 3 milyon. Üç yıl önce sermaye birikimine imkân veren değişiklikler yaşandı. İnsanların 50 hatta belli koşullarda daha fazla insanı çalıştıracak işletmeler kurması serbest. Devlet bu işletmelerden %50’e yakın vergi alıyor. Kişiler arasında ev ve araba alım-satımı serbest bırakıldı. Bir ev ortalama 50-60 bin dolar. Devlet ev sahibi olmayı ucuz uzun vadeli krediyle desteklemeyi sürdürüyor. Ancak bu destekleme en mütevazı 15-20 bin dolarlık evler için. 3 yıl önce devlette çalışan 3 milyon insanın 2 milyonu peyderpey işten çıkarılmaya başlandı ve insanlar kendi işlerini kurmaları için teşvik ediliyor. Bunlardan 500 bin kadarı bir iş kurdu ya da özelde çalışıyor. Ortalama bir ailenin geçimi için aylık gereken gelir 700 dolar. Parti ve ordu ileri gelenleri Havana’da Miramar ve Santa Fe’de oturuyor. Oturdukları evler Mersin’de bir memur emeklisinin yazlığından daha lüks değil ancak Küba şartlarında bariz göze çarpıyor. Ayrı bir yerde oturmaları ise daha büyük bir sorun.
Che sadece “İki, üç daha fazla Vietnam” demedi, tek ürüne -şekerkamışı- dayalı bir ekonominin yaşayamayacağını da söyledi. Che kıtada sosyalizmi büyütecek, Küba’yı yalnızlıktan kurtaracak bir devrim için Bolivya’ya gittiğinde Bolivya Komünist Partisi SBKP’nin talimatına uyarak Che ve Küba’ya daha önceden vaadettiği desteği vermekten imtina etti. Kibarca söyledim, doğrudan söyleyeyim. Che ve yoldaşlarını ortada bıraktılar. Bu SBKP’nin Küba’ya attığı ilk kazık değildi. 1962 Füze Krizi’nde Kruşçev füzeleri çekme kararını Fidel’in onayı olmadan almıştır. Fidel’in o günkü tepkisini tarih kaydetmiştir. SBKP, Küba’nın sanayileşmesini, kendi kendine yetmesini ve yeni Küba’ları istemedi.
Ambargo Küba’nın dediği gibi tarihin en uzun soykırımı, emperyalizm işini yapıyor. Küba o tarihte yapamadığını şimdi ambargo koşullarında yapmaya çalışıyor. Turizmde biriken sermayeyi harekete geçirmeye çalışıyor ancak ülkeye kısmen tüketim malları girse de -onlar da çok pahalıya geliyor, mesela ortalama bir buzdolabı 2300 dolar- üretimde kullanılacak makinalar giremiyor. Turizm, tütün ve taşımacılık gibi sektörler gelişiyor. Sanayi gelişemiyor. Konu kilit.
Yoldaş Fidel Castro yerini kardeşi Raul Castro’ya devretmişti, neden Raul Castro yönetimi devraldı, bu sistemde herhangi bir oylama ya da halka sorulan bir şey yok muydu, bize Raul Castro ve şimdiki devlet yönetim şeklini anlatır mısın?
Raul Castro 1950’li yıllardan 26 Temmuz Hareketi’nin ilk döneminden beri devrimin içinde, önünde, beyin takımında olmuş, devrimden sonra Ordu komutanlığı yapmış bir isim.
O da Fidel gibi milletvekili seçildi ve sonra da başkan seçildi. Bunların hepsi oylarla oldu, kanun hükmünde kararnameler ya da pazarlıklarla değil. Küba Komünist Partisi’nin 7. Kongresi’nde alınan karar gereği Raul Castro yerini daha genç, devrim öncesini bilmeyen bir kuşağa bırakacak. Artık üst düzey parti yöneticileri için yaş sınırı getirildi. Bu arada Küba’da ortalama yaşın 42 olduğunu da belirteyim.
Şunu da belirtmek gerek sosyalizm liderlere ihtiyaç duyar. Diğer yandan liderlerin hatalarının kitleleri nasıl etkilediğini de çoğu olumsuzluktan biliyoruz. Bunun mevcut en iyi çözümünü sosyalist teori geliştirmiştir. Özeleştiri, hesap verme ve liderliği tek kişiden çıkarıp bir gruba yayma. Devrimden önce ya da devrimden sonra fark etmez, devrimci bir parti düzenli kongre düzenlemeli ve rapor açıklamalıdır. Tabi şu Arnavut sözünü de unutmamak gerek “Tanrı beni özeleştiriden korusun, ben kendimi eleştiriden nasıl olsa korurum.” Bu ilkeleri işletmek kolay olmuyor.
Marksist-Leninist teori için en önemli onay alma ve hesap verme mekanizması oydan önce budur. Küba Komünist Partisi devrimden bu yana yedi kongre yaptı. Bütün bu kongreler öncesi ve sonrasıyla canlı geçti. 7. Kongrede ise taslak metin daha önceki kongrelerde gelenek olduğu gibi parti tabanına ve halka açılmadı. Raul özetle “zaten beş yıl önce 6. kongrede tartışılmış, kararlaştırılmış bir süreci götürüyoruz, o yüzden bu defa öyle yapmadık” dedi. Devrimini yapsın, yapmasın bir parti tartışmadan kaçtığında, tartışmayı dar tuttuğunda, sonuçlarını paylaşmadığında sonu hiç iyi bitmedi.
Camilo Cienfuegos için ne demek istersin merak ettim.
Devrimin lider kadrosundan, devrimin hemen ertesinde daha yapabileceği çok şey varken kaybedilen çok değerli biri. Şüpheli bir uçak kazasında ölüyor. Muhtemel ki CIA’nin işi.
Havana’da devrim meydanında İçişleri Bakanlığı’nın bir binasında Che’nin resmi vardır, hani herkesin bildiği. Diğerinde de Camilo vardır.
Küba’yı gezdin ve yerinde gördün, gözlemlerini bizimle paylaşır mısın?
Küba’ya bir grup arkadaş gittik ve 2500 kilometre yol yaptık. Santa Clara’dan, Domuzlar Körfezi’ne, Sierra’dan Moncada Kışlası baskınını planlayan gerillaların karargâh olarak kullandığı Siboney Çiftliği’ne kadar savaşın yaşandığı her yere gittik.
Turistik turlar ya da kültürel turlar Küba’yı tanımaya yetmediği gibi oldukça da pahalı. Gitmek isteyenlere naçizane tavsiyem dört kişiyle gidip günlük taksi tutmaları ve en az 3 haftalık bir plan yapmaları. Grupta bir kişinin asgari İspanyolca bilmesi şart.
Kübalılar sıcak, düşündüğünü hissettiğini doğrudan ifade eden insanlar. Yalnızca turist mekânlarında gezerseniz tek boyutlu bir algı oluşabilir.
Kübalıların ülke dışına çıkması yasak değil, Küba bunu davetiye şartına bağlamış. Yani bir Kübalının mesela Türkiye’ye gelebilmesi için sizin davet etmeniz gerekiyor. Bu niyetteki bir Kübalının bir Türkiyeliyi ya da başka bir yabancıyı bulup ikna edebileceği tek yer Küba. Bu da vatandaşları turiste yönelten başka bir etken. İnsanların başlıca gelir kaynağı turizm, devletten izin alarak evlerinin odalarını kiralıyorlar. Devlet belli bir standarda (banyo, lavabo) uyan evlere izin veriyor ve gelirden %15 vergi alıyor. Turistik bir yerdeki odalar daha az turistik yerdeki odalara göre daha pahalı. Eski Havana’dan Havana içlerine oradan da ülkenin doğusuna gittikçe oda fiyatı düşüyor. (40 dolardan 20 dolarlara kadar)
Fuhuş var. Özellikle de turistik yerlerde. Düşünün ki ünlü sahil boyu caddesi Malecon ya da Opispo’dasınız. (İstiklal ya da Konur’a benzetilebilir) Bir erkek tek başına teklif almadan 100 metreden fazla yürüyemez. Ev kiralayanlar fuhşa genelde göz yumuyor. Buna kesinlikle izin vermediğini, denk geldiğinde kapı dışarı ettiğini söyleyen tek ev sahibi bir partiliydi.
İnternet yasak değil, akıllı telefon ve tabletler yaygın. Küba’da internet kafeler var ancak insanlar asıl internet kartı satın alarak wi-fi bölgelerinde akıllı telefon ve tabletleri üzerinden bağlanıyor. Şehirlerdeki merkezi parklar ile turistik oteller önleri wi-fi bölgeleri. Saati 6 liradan (2 saati 9 lira, …) başlayan kartlardan satın alıyor ve bağlanıyorsunuz. Bu pahalılığın sebebi ABD. Kübalılarla aynı sıraya girip alıyorsunuz, yani Kübalılar için internet izni diye bir şey yok. Bir parkta insanları ellerinde tablet ya da telefon konuşurken görüyorsanız, orada wi-fi vardır, insanlar yurtdışındaki yakınlarıyla konuşuyordur. Wi-fi bölgeleri dışında akıllı telefonlarda sadece mail alma-gönderme özelliği çalışıyor. Cep telefonu ise şehirlerde sorunsuz çalışıyor.
Yoldaş Fidel Castro’yu yıldızlara uğurladıktan sonra ülkemizde birçok yazar Castro hakkında yazılar yazdı ama en dikkat çeken Levent Gültekin’in yazıydı o yazıyı okuduğunu biliyorum, hem yazıyı okumayan okuyucularımız için yazıdan biraz bahsedip hem o yazı için ne demek istersin.
O cenahtan birisi biraz farklı konuşunca bizim mahallenin ilgi odağı oluyor. Ülkemizde iktidardan bağımsız İslamcı bir çizgi ya da aydın ya da siyasetçi hiç olmadı ama biz solcular bunu bir türlü kabul edemedik. Arada ne olduklarını hatırlatan yazılar yazıyorlar da bu şaşkınlık geçici oluyor.
O cenahın asıl düşüncesini Lenin’in mozolesinde “onu ölü görmek güzel” diyen Arınç ya da Che’ye “eşkiya” diyen İsmail Kahraman özetliyor bence. Siz bakmayın buradaki elçinin diplomatik bir dile sardığı cevaplara, oradaki partililer Türkiye’deki liderlere dair düşüncelerini olduğu gibi söylüyor.
Önemli olan modern arabalar ve modern evler mi, Küba için söylenen en fazla saçma sebeplerden biri, insanlığın modernliğe ihtiyacı var mı?
Buna şöyle cevap vereyim ben eski bir mahpusum. İçeride yaşam kalitemizin ne olması gerektiğini tartışmıştık bir seferinde. İşte yemek yaparken, giyinirken vb. gibi. Kimi arkadaşlar en yoksulları esas almak gerek demişti. Tartışmadan çıkan sonuç ise halkın ortalaması ne ise onu esas almalıyız oldu. Bunu genelleyebiliriz.
Bugün AB’nin bir yaşam standardı var. Bu eşitsiz bir standart. Bizde karayolunu teşvik edip arabalarını satıyorlar, kendilerinde ise ulaşımda ferahlık var. Diğer yandan ise Afrika’nın bir standardı var. Sosyalist bir ülke bu ikisinin ortasında olmalı, kendi içinde de dengeli olmalı.
Kübalılar ABD kanallarına abone olup izleyebiliyor. Mesela bizim ülkemizde çekilen diziler Küba’da çok popüler. CD satan dükkanlar eliyle her Kübalı çok rahat ulaşıp seyredebiliyor, dizilerin İspanyolca seslendirmesi dahi yapılmış, severek izliyorlar. Bir de olayın bu yanı var. Ekranda çarpıtılmış bir gerçeklik, hatta alenen yalan dolu bir dünya görüyorlar.
Fidel “biz insanları gelecek kuşaklar için mücadeleye çağırsaydık başaramazdık, kendi hayatlarını değiştirmeye çağırdık” diyor, gelişmeye sınır koyamayız.
Biz uzaya ilk canlıyı Laika’yı göndermiş, sonra Laika ölünce ardından ağlamış bir siyasetiz. Bugün insanoğlu uzaya çıkabiliyorsa bu birikimin sayesinde. Hem geçmiş başarılarımızı hatırlatmaya hem de başarılarımızı çoğaltmaya ihtiyacımız var.
Küba bazı konularda çok gelişmiş, mesela sağlık. Ama bazı konularda da sorun var. Küba’da musluk suyu içilemiyor. Su kötü olduğundan değil, çok güzel suları var. Ama tesisatın kötülüğünden dolayı su içilemez hale geliyor. Kaynatarak ya da arıtarak içiyorlar. Kendinizi Türk dizisi seyrederken yine su arıtan bir Kübalı’nın yerine koyun.
Küba devletinin sağlık ve eğitim düzeyi hakkında bilgi verir misin Süleyman abi?
Eğitim ve sağlık hepimizin bildiği gibi parasız. Ancak bu turistler için geçerli değil 🙂
Sosyal hakları sadece bunlarla değil bir bütün olarak düşünüp toplumda yaptığı değişikliklere bakalım. Ölüm oranı azalmış. Eğitim seviyesi yükselmiş. Tarımda çalışma isteği azalmış. Evlenme oranı düşmüş, çocuk yapma oranı azalmış çünkü kadınlar için evlenme bir gelecek kaygısı olmaktan çıkmış. Ancak ev alım-satımının piyasaya bırakılması ve diğer kapitalist reformlar bu süreci kadınlar aleyhine muhtemel ki tersine çevirecektir.
Küba’nın eşcinsellere yönelik politikası da gündeme geldi. Bir dönem uyguladıkları dışlama politikasını daha sonra bizzat Fidel’in ağzından kabul edip değiştirmişler.
Küba devleti başka ülkelere yardımda bulunuyor mu? Bulunuyor ise bunlar ne türlü yardımlar abi?
Küba Devrimci Silahlı Kuvvetleri’nin geçmişte resmen asker gönderdiği ülkeler; Angola, Vietnam, Suriye…
Özellikle Latin Amerika, ABD ve Batı Afrika’da olmak üzere sosyalist kişi ve örgütlere sığınmadan silah vermeye kadar uzanan destekler.
19 Aralık Hapishaneler Katliamı ve ölüm oruçlarından sonra tedavi için davet.
1990’lı yıllardan sonra enternasyonalist anlayışları daha çok sağlık alanına kaydı. Bu konuda yarattıkları saygınlık çok büyük. Öyle ki Fidel’in ölümünden sonra batı kuklası, Ukraynalı sağcı-faşist lider Poroşenko bile Çernobil kurbanlarına Küba’nın yaptığı eşsiz yardımı hatırlatan bir başsağlığı mesajı yayınladı.
Yoldaş Fidel Castro için ne demek istersin?
O ABD’nin burnu dibinde bu kadar yıl iktidarda ya korkutarak ya da kendini sevdirerek kalabilirdi. Burjuvazi devrimci liderleri ya şeytanlaştırır ya da azizleştirir. Her iki halde de bizim meseleyi kendimize göre ele almamıza engel olmuş olur. Sosyalizm deneyimleri tüm artıları ve eksileriyle bizimdir. Sosyalist olmak dünyanın en güzel şeyi, dünyanın neresine gidersen git, oranın ya bugününde ya geçmişinde illa ki sana ait bir şeyler bulursun. Küba ve Fidel bugünün dünyasında bulup bulabileceğin yaşayan en güzel şeydir. Bugün Küba’da sorunlar varsa bu güzelliğin yalnız kalmasındandır. Fidel dünyanın kalanına çok güvendi, arkadan hepimiz yetişelim diye ağırdan aldı kimi zaman. Devrimden beri üzerinden çıkarmadığı gerilla üniformasını çıkarıp da kimi zaman takım elbise giymeye başladığında çok sevinmişti Batı basını. Komutan giderken yine üniformasıyla gitti. Hasta la victoria Commandante.
Sence şuan Latin Amerika’da durum nedir özellikle Avrupa’da ve Amerika Birleşik Devletleri’nde devlet yönetimleri inanılmaz sağ ve milliyetçiliğe kaymış durumda, Latin Amerika Ülkeleri için ne demek istersin?
1990’lı yılların sonundan itibaren Latin Amerika’da bir dizi ülkede sosyal demokratlar hatta sosyalistler iktidara geldi. Yenilmiş gerilla hareketlerinin mirası kendini böyle gösterdi. Bu sürecin en parlak yılları geride kalsa da kimileri hâlâ devam ediyor. En önemlisi ise Venezuela. Karizmatik lider Chavez’in ardından gelen Maduro Küba’da pek başarılı bulunmuyor. Venezuela Küba için çok önemli. Küba kendi petrolünün ancak %30’unu üretebiliyor. Kalanı doktor karşılığında Venezuela’dan alıyor. Yine de Küba’da petrol Türkiye’den oldukça ucuza satılıyor.
Bir diğer önemli olay ise FARC’ın silahsızlandırılması. Fidel Kolombiya’yı Latin Amerika’nın İsrail’i olarak nitelendiriyordu. Ancak Küba ve Venezuela aynı zamanda FARC’ı yasal alana da zorluyordu. Bir dizi önderini kaybettikten ve gereksiz girilen bir barış referandumundan sonra iyice kuşa dönen bir anlaşmayla FARC sona geldi.
Gerçekten de muzaffer bir gerilla lideri neden başka bir gerilla hareketinin tasfiyesinde rol üstlenir?
Küba’nın kıtada gerilla hareketlerine Sovyet Rusya’ya rağmen geçmişte verdiği destek biliniyor. FARC da buna dahil. Fidel, FARC’ın kurucu lideri Marulanda’yı köylü olarak niteliyordu. Gerçekten de FARC’ın şehirlerdeki varlığı hep sınırlı oldu. Oysa 40 yıldır süren savaş şehir nüfusunu da artırdı. Bu aslında sisteme muhalif her hareketin sorunu. Kapitalizm nüfusu şehirlere çekerken ağırlığı şehre kaydırıp, radikalliği koruyamamak. Barış ve yasallaşma çabalarıyla dolu FARC tarihi bu onulmaz açığı kapatmak içindi. FARC barış anlaşması ile Kolombiya uyuşturucu ticaretinde payı olduğunu kabul etti. Bu gerçekliği olmasa bir gerilla hareketinin kabul edebileceği bir şey değil.
Diğer yandan Kolombiya’da yedi adet ABD üssü var ve bunlar Venezuela ve Ekvador’u tehdit ediyor.
ABD Ortadoğu’ya yoğunlaşmışken ABD’nin arka bahçesini rahatlatmanın karşılığını alabilecekler mi? Bunun ihtimalini aradıkları belli ancak işleri hiç kolay değil.
Küba ve müzik deyince aklıma ve birçok kişinin aklına Buena Vista Social Club geliyordur, yıllara meydan okumuş inanılmaz bir müzik grubu, Küba’da olduğun zamanlar içinde Buena Vista Social Club dinleme imkanın oldu mu ve müzikleri için ne demek istersin?
Küba’da bir şehrin merkezine doğru biraz gidin, fazla gitmeden canlı müzikle karşılaşacaksınız. Ya bir restoranda ya da sokakta. Kübalılar eğlenceyi çok seven sıcak kanlı insanlar.
Buena Vista Social Club üyelerinin bir kısmı öldü Ozancığım, sen kaç yaşındasın da hepsinin hayatta olduğu zamanları hatırlıyorsun? Onları dinleyemedim ancak pek çok yerel şarkıcıyı dinledim. Dünyanın Kübalı şarkıcıların ne yazık ki çok azını tanıyabiliyor. Sadece müzikte değil resimde de büyük yetenekler var.
Küba yemekleri nasıl, yemek kültürünü çok merak ettim, sanırım karnım acıktı.
Sanırım buradan giden biri kahvaltı dışında çok yadırgamaz. Hatta İspanyollar eliyle kıtaya taşınan yemekler daha tanıdık bile gelebilir. Deniz ürünleri, kırmızı et, beyaz et her türlü bulmak mümkün. Yerli halkın gittiği restoranlarda aynı yemeği çok daha ucuza yemek mümkün. Kahvaltı ise yumurta dışında neredeyse tamamen farklı. Ağırlıkla meyve yeniyor. Peynir çeşitlerini, zeytini ve çayı orada unutun. Ara ara kahve içmeyi ve kokteyllerden denemeyi unutmayın. Oradaki biralardan içince buradaki biralardan soğuyacaksınız.
Birde Küba deyince aklımıza hep Puro geliyor, Küba devrimi önderlerinin fotoğraflarından hiçbir zaman ağzından Puro eksik olmuyor, Puro resmen devrimin bir önderi gibi, Puro’nun Küba’da bu kadar meşhur olmasının sebebi nedir abi ?
Adanın iklimi çok güzel tütünlerin yetişmesini, bu tütünlerden yapılmış puroların uzun ömürlü olmasını sağlıyor. Bir puronun kurumaması, nemini koruması gerekiyor. Tropikal bir iklimin olduğu, kimi aylarda havada balıkların yüzdüğü Küba’da bu koşullar var.
Ancak asıl olarak tütünün tarihiyle ilgili bir durum bu. Küba, Kristof Kolomb’un 1492’de Amerika’da keşfettiği ilk yer. Adaya ismini veren yerlileri katlederek büyük bir ticaret limanı kuruyorlar. Tütün yenidünyadan eski dünyaya taşınan bir bitki. Küba ise bütün sömürge malları gibi bu ticaretin de kavşak noktası.
Puro dünyada bir zenginlik göstergesi ancak Küba’da çok ucuz. Küba’da sigara da çok ucuz. En kaliteli sigaraları bizim paramızla 6 lira.
Röportajıma konuk olduğun için çok teşekkür ediyorum Süleyman Abi gerçekten çok keyifli geçti son olarak okuyucularımıza Küba ve yoldaş Fidel Castro için ne demek istersin?
Fidel en zor zamanlarda bile vazgeçmeyen biri, giderken bile… Fidel vasiyeti üzerine yakıldı. Küba Katolik bir ülke ve Vatikan’ın özellikle de Latin Papa’nın özel ilgi gösterdiği bir ülke. Küba’da Santiago’da adanın en büyük ve en eski kilisesi var. Bu kilise bir nevi hac merkezi. Vatikan bu ve diğer kiliseleri restore ederek adada gücünü büyütmeye çalışıyor.
Hristiyanlıkta ölülerin yakılmasına hoş bakılmıyor. Fidel giderken gericiliğe bir tokat daha attı.
Röportaj Yapan: Ozan – @norskdark Twitter
Röportaj Veren: Süleyman Altunoğlu – @s_altunoglu Twitter