1-ABD Gezisi ve Brookings Konuşması
En yeni ve güncel olandan başlayalım; Erdoğan’ın Washington macerası. Garip sesler çıkararak protestoculara saldıran, küfür eden Erdoğan’ın ekibi, Washington sokaklarında “Seni Seviyoruz Başkan Erdoğan” sloganıyla dolaştırılan kamyonet.
Nükleer Zirvesi vesilesi ile dünyanın bir bölümü daha Erdoğan ve çevresinde vücut bulan çiğliği, kabadayılığı ve cehaleti yakından görmüş oldu.
Öyle ki; bu çiğ kitlenin Türkiye’deki iş ortağı müteahhit “ortanca hanım” ı ile Taksim’e gül bırakırken, Washington’daki türdeşleri de azimli bir kobi sahibi gibi Washington’da başkanlık kamyoneti dolaştırıyorlar.
Bu arada Erdoğan’ın Brookings Enstitüsü konuşmasına ön ayak olan TÜSİAD, Türkiye tarihi boyunca burjuvazinin devlet aygıtını elinde bulundurana biatını da tekrar kanıtlamış oldu.
2-Utandıran başka bir davranış; kasaba kurnazlığı.
Erdoğan “Gazetecilik, Cumhurbaşkanı’na küfür etmek değildir”
Erdoğan’ın istisnasız her konuşmasında kendisinden olmayana – bu o konjonktürdeki oy hesabına göre değişebilir – hakaret ettiği dünya tarafından biliniyor. Din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması gerektiğini düşünen insanlar, kendisine biat etmeyen akademisyen ve gazeteciler, oy hesabına göre Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Yahudiler, sosyalistler, üniversite öğrencileri, kadınlar vb. uzayarak giden bir hakaret listesi var.
Erdoğan bu insan gruplarının çoğuna varoluşsal olarak düşman, ayrıca bu insanlar arasında Erdoğan’ın yargıya müdahalelerini ya da anayasa dışına çıktığı durumları sorgulayan insanlar da var.
Lafın kısası; Erdoğan, bu insanlara hakaret ettiğinde, bu insanların bir çoğu da Erdoğan’a cevap veriyor. Verecekler de, bu insanlar birkaç nesildir devlet eliyle büyümüş TÜSİAD üyesi değil.
Geçen yüzyılda bırakmamız gereken bir konu ama; temel insan hakları oylanamaz. Erdoğan’ın girdiği adil olmayan seçimde %52 oy almış olması, canının istediğine hakaret hakkını ona vermez.
3-Erdoğan ve Çevresinin Profesyonel Olmayan Sahtecilik Merakı
Havuz medyasına neden bu ismin takıldığını çoğumuz biliyor olsak da, ben bir kere daha vurgulamak isterim; iktidara yakın medya kuruluşlarına havuz medyası deniyor; çünkü iktidardan usulsüz ihale alan ve almak isteyen iş çevreleri bu medya kuruluşlarını finanse ediyor.
Havuz medyası komik ve düşük zekalı sahtecilik örnekleriyle ünlü. Gezi Direnişi esnasında Yeni Şafak Gazetesi’nde yayınlanan hayali Noam Chomsky röportajı, hayali tarihi belgeler, hayali suikast iddiaları, havuz gazete ve televizyonları bu örnekler ile dolu.
Yine Yeni Şafak Gazetesi’nin Facebook hesabı sahtecilik nedeniyle kapatıldı. Erdoğan’ın Washington ziyareti sırasında Twitter’da açılan “WeLoveErdogan” etiketi sahtecilik nedeniyle kapatıldı.
Son 1 yılda, sadece Beyaz Saray’ın Erdoğan ve havuz medyasını defalarca yalanladığını hepimiz izledik, okuduk.
Erdoğan’ın kendisinin de dillere destan üniversite diploması tabloyu tamamlıyor.
4-Mülteci Pazarlığı
Bu utanç verici at pazarlığı için sadece Erdoğan’ı eleştirmek doğru olmaz. Bu daha derin bir konu, Suriye’de gelinen noktada, insanlık trajedilerinde, Erdoğan’ın olduğu kadar, batının ve Türkiye içinde batıyı izleyerek Erdoğan’ı destekleyen liberallerin de payı var.
Örneğin; Esad’a mektup yazarak, “İstifa et, yoksa sonun Kaddafi gibi olur” diyen Orhan Pamuk da sorumlu. Sonuçta Esad, Kaddafi gibi olmadı. Ağlasanız da, sızlasanız da bu savaşın kaybedeni cihatçılar ve Türkiye. Suudi Arabistan ve Katar’ın petrolü ve petromilyonları var, onlar bu savaşın kaybedeni olmaz. ABD ve Avrupa hiç olmaz.
Türkiye’de kaç milyon mülteci var? Nerede ve nasıl yaşayacaklar? Çocukları hangi okula gidecek? Ne iş yapacaklar? Hiçbirini bilmiyoruz. Bildiğimiz şu; AB, bu savaşın kaybedeni Türkiye’yi bir miktar parayla tampon ülke yapmak istiyor. Başka bir bildiğimiz daha var; Erdoğan ve çevresinin AB’den gelecek parayı mültecilere harcayıp harcamayacağını denetleyecek bir kurum Türkiye’de bulunmuyor.
Analiz: @eskisolcu