07 Ocak 2023 Cumartesi
Tarihin tanığı Gelenbevi

Tarihin tanığı Gelenbevi

Gelenbevî adı nerden geliyor?
Osmanlı Devleti zamanında soyadı kullanılmadığı için insanlar ya babalarının ya da doğup yaşadıkları yerin adıyla anılırlardı. Çok çeşitli alanlarda eserleri bulunmasına rağmen, daha çok mantık ve matematikçi oluşuyla ününü duyuran Gelenbevili İsmail Efendi 1730 yılında Manisa’nın Gelenbe Kasabası’nda dünyaya geldi. Asıl adı İsmail bin Mustafa olan İsmail Efendi doğduğu yere nispeten Gelenbevi lakabıyla meşhur oldu. Babasını küçük yaşta kaybettiği için on üç, on dört yaşlarına kadar ciddi anlamda bir eğitim göremeyen Gelenbevi, doğduğu kasabada tahsile başladı. Bir süre sonra İstanbul’a giderek Fatih Medresesi’ne girdi. Burada devrin ünlü müderrislerinden  Yasincizade Osman Efendi’den Arapça ve nakli ilimleri, “ayaklı kütüphane” diye meşhur olan Müftizade Mehmed Emin Efendi’den de akli ilimleri okudu.


Medrese tahsilini tamamladıktan sonra 1763 yılında açılan imtihanını kazanarak müderrislik unvanını aldı. Daha sonraki yirmi yıl içinde getirildiği resmi görevler hakkında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamakta, İstanbul’un Zeyrek semtindeki evine kapanarak günlerini daha çok mantık ve matematikle ilgili eserler yazdı. Matematik konusundaki dehasını ve bu alanda meydana gelen yenilik ve gelişmeleri takip ettiğini, 1787 yılında İstanbul’a gelen bir Fransız mühendisin Babıali’ye sunduğu, ancak dönemin ilim adamlarınca pek anlaşılmayan bazı logaritma cetvellerinin nasıl kullanılacağı hususunda yazdığı Logaritma Şehri adlı Türkçe eseriyle ortaya koymuştur. Kaynakların belirttiğine göre onun bu başarısı Fransız mühendisinin de katıldığı bir toplantıda devrin reisülküttabı Mehmed Raşid Efendi’nin Gelenbevi’ye bir samur divan kürkü armağan etmesiyle kutlandı.


3.Selim’in huzurunda cereyan eden bir başka olay dikkatlerin yeniden Gelenbevi üzerinde toplanmasına vesile olmuştur. Kağıthane’de gerçekleştirilen bir bayramlaşma töreninde humbaracıların başarısız atışlar yapmasına çok üzülen padişah, istikamet hesaplarını doğru bir şekilde yapacak bir uzmanın bulunmasını emretmiş. Bunun üzerine huzura getirilen Gelenbevi toplardaki açı hatalarını ince matematiksel hesaplarla düzeltmiş, böylece atışlarda tam isabet kaydedilmesi sağlanmıştır. 3.Selim bu başarısından dolayı Gelenbevi’yi çeşitli hediyelerle ödüllendirildi; Yenişehir Mevleviyetine (Sancak Kadısı)  atandı.(1790). Gelenbevi bu vazifeyi yürütürken devrin şeyhülislamı Hamidizade Mustafa Efendi’den, hilal konusunda görmeden ziyade hesaba dayanan görüşlerini ağır bir şekilde eleştiren resmi bir yazı aldı. Bu haksız tenkit karşısında çok üzülen ve beyin kanaması geçirerek felç olan Gelenbevi kısa bir süre sonra Yenişehir’de vefat etmiştir


İlmi Kişiliği: Yaşadığı müddetçe ihtişama değil, gösterişsiz bir hayata, ilme ve ilim adamlarına değer veren Gelenbevî İsmail Efendi, aklî ve naklî ilimlerin hemen hepsinde söz sahibi olan ve son dönem Osmanlı ilim anlayışını eserleriyle günümüze aktaran önemli şahsiyetlerden biridir. Osmanlı Devleti’nin bütün kurumlarıyla gerilemeye baş¬ladığı bir dönemde yaşamış olmasına rağmen teoriyi pratik alana aktarabilmiş, ilmi gücünü Avrupalılara kabul et¬tirmiş ve ününü devletin sınırları dışına taşırabilmiş çok yönlü bir âlimdir.


Eserleri: Fıkıh, kelam, tasavvuf gibi dinî ilimler, mantık, matematik, mühendislik, astronomi, fizik gibi tabiî bilimlerin birçok dalında derinliğine ve genişliğine bilgi sahibi olan Gelenbevî İsmail Efendi, bunların her birinde çok sayıda kıymetli eser bırakmış ve bunlar defalarca basılarak medreselerde uzun süre ders kitabı olarak okutulmuştur. Sayısını kesin rakamlarla ifade edemediğimiz eserlerinin bir kısmı Türkçe, büyük bir çoğunluğu da Arapça olarak yazılmıştır. En tanınmış eserleri; Cebir Kitabı, Logaritma Şerhi, Dinî İlimler Metodolojisi, Bürhan, Bilimsel Tartışma Yöntemleri ve Tezhip Haşiyesi’dir.


Gelenbevi Sultaniyesi’nin Kuruluşu

Okul binasının yapılması tasarlandığında Fatih Zeyrek’te büyük bir arsa aranmaya başlan¬mış, mahalleliler bugün okulun bulunduğu yer¬deki bir konak arsasını göstermişler. Yapılan araştırmada bu yerin Gelenbevili İsmail adı ile anılan bir hocaya ait olduğunu anlaşılıyor. O sırada Milli Eğitim Bakanı torunu Sait Efendi idi. Milli Eğitim Bakanı Sait Bey bu arsanın kanuni mirasçısı idi. Kendisine arsa üzerinde okul yapacaklarını, satmasını istemişler. Sait Efendi bu müracaatı incelemiş. Okul yaptıra¬caklara, Bir şartla kabul edeceğini söylemiş¬tir. Yapılacak okulun Gelenbevili İsmail Efendi adını verilmesi şartının yerine getirilirse, satacağını söylemiştir. Arsa Milli Eğitim Bakanlığı tarafından satın alınarak, ona saygı nişanesi olarak, Gelenbevî İdadisi adı ile, İsmail Gelenbevî adına tescil edilmiştir.


Gelenbevi Sultaniyesi’nin Eğitime Başlayışı ve Zaman İçinde Geçirdiği Değişimler

1911 yılında eğitime başlayan Gelenbevî İdadisi’nin, 1913-1914 eğitim-öğretim döneminde adı Sultaniye olarak değiştirilmiş ve Gelenbe¬vî Sultaniyesi olarak öğrenime devam etmiş¬tir. Okul o zaman iki kat olduğundan yeni bir kat ilave etmek gerekmiş, ahşap olarak ila¬veyle okul 3 katlı olmuştur. Birinci Dünya Savaşı sırasında okul hastane olarak kullanılmış, sonradan tekrar okul olarak kullanılmaya başlanmıştır. İdadi olarak açıldığından okul, 7 sınıflı olarak öğrenime başlanmış ve sultaniye olduktan son¬ra 11 sınıflı olarak 1919 yılına kadar bu şekil¬de devam etmiştir.


Gelenbevî Sultanisi açıldı¬ğından 6 sene sonra, 1919’da meşhur Fatih yangını ve meşhur Çırçır yangınıyla yanmış¬tır. Okul yandığında öğrenimine yine devam etmiş, öğrencilerin ilk kısmı Mer¬can İdadisine, orta kısmı da Vefa Sultanisi’ne (Lisesine) nakil olunarak devam etmiştir. 31 Mart 1919 Cuma günü Büyük Çırçır yangının¬dan sonra okulun enkaz halinde sadece temel duvarları ve kurtarabildikleri okulun evrakları kalmıştır. Okul bu şekilde 5 sene gibi bir za¬man içinde enkaz denecek şekilde bekledikten Osmanlı Devleti dönemi Milletvekili Sarıklı Hilmi Efendi¬’nin gayretleriyle, Milli Eğitim Bakanı Saffet Bey’in yardımıyla, yanmış olan binanın, duvarları tamir ettirile¬rek iki kat olarak şimdiki şekliyle inşa edilmiştir. 1924-1925 ders yılında öğrenime açılan Gelenbe¬vî Sultaniyesi’ne 1926 yılında Orta Mektep hüviyeti kazandırılmıştır. Bu tarihten 1991 yılına kadar Gelenbevi Ortaokulu olarak faaliyet gösteren okul bu tarihte Gelenbevi Lisesi’ne dönüştürülmüştür. Okul 2005 yılında Anadolu lisesine dönüştürülerek Fatih
Gelenbevi Anadolu Lisesi olarak eğitimine devam etmektedir.


Fatih Camisi’ne Uzanan Bilinmeyen Tünel

Gelenbevi Anadolu Lisesi’nden Fatih Camisi’ne uzanan yaklaşık 200 metre uzunluğunda bir tünel olduğu söylenmektedir. Okulun içinde girişi bulunan tünel çok eski zamanda yapılmıştır. Zehirli gaz tehlikesi sebebiyle içine girilmemektedir. Aynı zamanda okulda birde sarnıç bulunmaktadır.


Gelenbevi Lisesi’nde İzcilik

Gelenbevi Ortaokulu izcilik adını büyük başarılara imza atmıştır. Türkiye’de izciliğin önderliğini yaptığı kurumlardan biridir. 9 Ekim 1952 yılında Dünya İzcilik Teşkilatı Başkanı Mr. Willson’un Gelenbevi Oynağını ziyareti Milliyet Gazetesi’nde de yer almıştır. O zamanlar da izcilik adına böyle organizasyonlar Türkiye’de pek fazla olmuyordu. Bu organizasyonlardan Gelenbevi Ortaokulu’nun başarıları ortaya çıkmaktadır.


Erol Büyükburç’da Gelenbevi’li

Türk Müziğinin önemli sanatçılarından Erol Büyükburç’da Gelenbevi Ortaokulu’ndan mezun olmuştur. Erol Büyükburç’la yaptığımız röportajında anladık ki Gelenbevi Ortaokulu usta sanatçının hayatında önemli izler bırakmış. İşte Büyükburç’un çarpıcı açıklamaları;


Tam hesabını yapmak gerekirse 40’lı yıllarda eğitim gördüm. O zaman ortaokuldu. O dönemki müdürümüz Ali rıza Beniz'di. Onun muavini Muammer hoca, Agah Bey, Hafiz Samiler, Şükrü Bey, Turgut Bey vardı. Hocalarım çok güzel insanlardı. Eğitimimizde bize çok yararları oldu.


Okulun altında Fatih Cami’sine uzanan bir tünel söylentileri var. Siz o dönem de böyle bir şeyle karşılaştınız mı? Sorumuza Büyükburç, “karşılaşmaz mıyım? Tünelin içine giriyorduk. Hatta Fatih Cami’sinin  avlusunda havuz vardı yüzüyorduk. Çitlembik ağaçları vardı tırmanırdık, inmezdik. Çok güzel günlerdi” diye cevaplıyor.


Sanatçı Ruhum O Yıllarda Doğdu

Gelenbevi Ortaokulu’nun sanat hayatına çok etkisi olduğunu söyleyen Burç, “ Fatih meydanına kar yağdığı zaman Fatih Sultan Mehmet’in kardan heykelini yapardım. O zaman beri sanattaki becerimin farkındaydım. Heykeli gören diyordu ki; bu heykeli kim yapmış, hayret ediyorlardı. O kardan heykel eriyene kadar halk arasında konuşulurdu ve merak edilirdi. Dergâh vardı okulumuzun hemen üstünde Hasan Dayım beni götürürdü. Beste yapmaya şarkı yapmaya o zamanlar başladım. Daha sonra sahne hayatım başladı.


Gelenbevi’li Ünlüler
Ord. Prof. Dr. Şemsettin GÜNALTAY

Türkiye Cumhuriyeti’nin 18. başbakanı, tarihçi ve eski Türk Tarih Kurumu başkanı.


Prof. Dr. Mutlu Torun

1942 yılında Beypazarı'nda doğdu. Gelenbevi Ortaokulu'nda, müzik öğretmeni Halit Ozan' ın yöntemi uyarınca mızıka çaldı. Türk Halk Müziği’nin en önemli ustalarından biridir.


Dr. Rüstem Eyüboğlu

Dr. Elektrik Yüksek Mühendis Rüstem Eyüboğlu, 1940 yılında Rize'nin Çayeli ilçesinde doğdu. 1958 yılında Gelenbevi Ortaokulu’nu dışardan imtihanlara girerek bir yılda bitirdi.


PROF. DR. Hikmet Özdemir

1946 yılında İstanbul’da doğdu. 1984 yılında Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesinde Yrd. Doç.olarak göreve başlayıp; 1984-1986 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü oldu. Kasım 2002 yılında yapılan seçimlerde Çankırı'dan Milletvekili seçildi.


Tevfik İleri

1911 (1328) yılında Rize ilinin Çamlıhemşin Bucağının Yumno köyünde doğmuştur. 1950-1960 yılları arasında Milli Eğitim ve Bayındırlık Bakanlıkları görevinde bulunmuştur. 27 Mayıs darbesinden sonra Kayseri Cezaevi’nde rahatsızlanmış ve 31. 12. 1961 tarihinde vefat etmiştir.


Muallim Cevdet

Muallim Cevdet eğitimci, yazar, kütüphaneci. 1883'te Bolu'da doğdu. Gelenbevi Ortaokulunda tarih ve coğrafya öğretmenliği yaptı. Muallim Cevdet'in Türk kültür hayatına büyük katkıları oldu. Bunlardan en önemlisi Türk arşivciliğinin temellerini atmasıdır.


Nihat Sami Banarlı (1907 - 1974)

Nihat Sami Banarlı için, sadece bir edebiyat araştırmacısı ve tarihçisi demek yeterli değildir.  Roman, şiir, tiyatro, hikâye, makale, fıkra ve deneme türleriyle de yakından ilgilenmiş; bu alanlarda övülmeye değer eserler ortaya koymuştur. Fakat zamanını daha çok edebiyat tarihçiliğine ayırmıştır. Onun için de bu unvanla takdir edilmektedir.  Nihat Sami Banarlı edebiyat tarihçisi,  şair ve edebiyat öğretmenidir.


Prof. Dr. B. Mert Savrun

1961’de Gelibolu Çanakkale’de doğdu. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı


Prof. Dr. Kemal Bayülkem

1941’de İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı


Prof.Dr. Dursun Atılgan

1953’te İstanbul’da doğdu. İstanbul Tıp Fakültesi  Kardiyoloji ABD


Nuri İyem

Nuri İyem (1915 İstanbul, 2005 İstanbul), toplumsal-gerçekçi sanat akımının önde gelen ressamlarından. Kartvizitinde sadece ressam yazan ilk Türk Nuri İyem


Ord. Prof. Mükrimin Halil Yinanç

1900 yılında Elbistan’da doğdu. Rüştüyeye (ortaokul) Malatya’da başladı. İkinci yıldan itibaren Mardin ve Diyarbakır’da öğrenimine devam etti. İstanbul’da Gelenbevi Sultanisi’nde idadiyi (liseyi) tamamlayarak 1916 yılında mezun oldu. Aynı yıl İstanbul Darülfünunu, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü’ne girdi ve mezun olduktan sonra 1919’da Mülkiye’ye kaydolan Mükrimin Halil buradan da 1921’de mezun oldu.


Abdülbaki Gölpınarlı

Asıl adı MUSTAFA İZZET BAKİ (d. 12 Ocak 1900, İstanbul -ö. 25 Ağustos 1982, İstanbul), tasavvuf, tarikatlar, divan edebiyatı ve İran edebiyatı üzerine yapıtlarıyla ünlü edebiyat tarihçisi.


Vedat Günyol

Yazarımız 16 Mart 1911 yılında İstanbul-Fatih’te doğdu. Türkiye´de laik, aydınlanmacı düşüncenin yayılmasına özgün yapıtları, çevirileri ile katkıda bulunan ünlü yazar, aynı zamanda Ali Candan, A. Teleme, Gündat, O. Işık, Y. Dilli adlarını da kullandı.


Edip Cansever

1928 yılında İstanbul'da doğdu. 1986 yılında öldü. İlk şiiri Mart 1944'te İstanbul dergisinde çıktı. 1951'de Nokta adında bir edebiyat dergisi çıkardı. İlk şiirlerinde büyük şehirde yaşayan varlıklı gençlerin yaşama sevincini, mutluluklarını, bohem özentili avare hayatlarını dile getirdi.  (Gökhan Selçuk)