02 Temmuz 2024 Salı
Ana sayfa » Suicide Squad
Suicide Squad

Suicide Squad

Fury (2014) ve Sabotage (2014) filmlerinin yönetmeni David Ayer’in yazıp yönettiği,175 milyon dolara mal olan Suicide Squad beyazperdede ki yerini aldı.

GetAttachmentThumbnail

Suicide Squad (Gerçek Kötüler)

DC Comiks evreninin efsanevi kahramanı Superman karakterinin Batman vs Superman filminde de tanık olduğumuz büyük gücünün insan ırkında yarattığı korku devam etmektedir. Argus adlı istihbarat servisi ve önderi Amanda Waller, dünyayı/insanlığı tehdit edebilecek kadar büyük bir güce sahip bir sonraki kahramanın kötü olabileceği ihtimalini göz önünde bulundurarak ülkedeki en azılı ve üstün yetenekli suçlulardan bir takım kurarlar. June Moone karakterinin bedenini esir alan Enchantress/cadı uzun yıllar boyunca hükmettiği dünyanın şimdi çok farklılaştığını artık insanların değişik tanrılara tapıp başka bir yaşam tarzı sürdüklerini görür ve bu duruma bir son vermek için dünyayı egemenliği altına almaya çalışır. Yeni kurulmuş olan Suicide Squad ekibininse ilk görevi Enchantress’i durdurmaktır.

belge1

Amok Koşucuları

Enchantress karakterinin dünyayı kendi egemenliği altına almaya çalışması bana Gotik edebiyatın son temsilcilerinden Amerikalı Anne Rice’ın eserinden uyarlanan 2002 yapımı Queen of the Damned (Lanetliler Kraliçesi) filmindeki Queen Akasha karakterini çağrıştırdı. Queen Akasha, filmde dünyada bulunan vampir ve insan ırkını egemenliği altına almaya çalışmış ayrıca filmin sonunda vampirler Akasha’nın etrafını sararak (Suicide Squad’ta Enchantress’in etrafını sarması gibi) onu yok etmişlerdi. Filmin genel olarak konusu hapiste yatan mahkûmların dışarı çıkıp geçmişte yeryüzünde var olan Tanrılar ve Cadılar gibi kötü karakterlere karşı mücadele etmesi bana İngiliz yazar Neil Gaiman’ın Amerikan Tanrıları eserini çağrıştırdı. Bu yapıtta Gölge adlı karakter tıpkı Suicide Squad’taki kahramanlar gibi hapiste yatmaktadır ve dışarı çıktığında Amanda Waller (Suicide Squad’ta bulunan) gibi Çarşamba isminde bir gizemli bir adamla anlaşır. Çarşamba, (Enchantress gibi) dünyanın artık farklı Tanrılara taptığını ve insanların yeni bir dünya düzeni kurduklarını ileri sürerek Gölge’yi ikna etmeye çalışır.

belge2

Sekizinci Sanat Cinayet

Filmdeki şiddet temasını edebiyatta birçok eser barındırmaktadır. Aklıma gelen ilk eser 19. Yüzyıl Batı edebiyatının en büyük yazarlarından İngiliz asıllı Thomas De Quincey’in Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Cinayet adlı kitabında Quincey (cinayeti daha öncesinde hiç düşünülmemiş olan) sanat eseri olarak ele alır. Şiddetle sanatı iç içe geçirerek yeni bir düşünce ortaya koyar. 1983 Nobel Edebiyat Ödüllü İngiliz romancı ve şair William Golding’in 1954 yılında yazdığı alegorik romanı Sineklerin Tanrısı’nda şiddet unsurlarını içeren en güçlü eserlerdendir. İngiliz roman yazarı Anthony Brugress’in 1962 de yayınlanan romanı Otomatik Portakal bir grup gencin kurduğu topluluk adam dövme, hırsızlık, tecavüz gibi şiddet unsurları barındıran eserlerin önemlilerindendir. İskoç yazar Iain Banks 1984’te Eşekarısı Fabrikası adlı yapıtında şiddetin doğuştan mı yoksa sonradan mı insanda oluştuğunu incelemiştir. 1999 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazar Günter Grass, Danzig Üçlemesi olarak adlandırdığı eserlerin ilki olan Teneke Trampet’te küçük yaştaki Oscar’ın dünyanın barındırdığı kötülük ve şiddete karşı fiziksel gelişimini durdurmaya çalışması ve protesto etmesini konu alır. Polonya asıllı ABD’li yazar Jerzy Kosinski’nin 1965 yılında yayınlanan Boyalı Kuş adlı otobiyografik romanında 2.Dünya Savaşı’nın neden olduğu psikolojik yıkım ve şiddet unsurları ön plana çıkar.

Soğukkanlılık

Joker ve Harley Quinn karakterlerinin Natural Born Killers filmindeki Mickey-Mallory Knox misali insanları soğukkanlılıkla katleden iki âşık olması bana ABD’li yazar Truman Capote’nin gerçek hayattan uyarladığı Soğukkanlılıkla adlı eserinde iki adamın ABD’de bulunan bir ailenin tüm bireylerini bir gece yarısı soğukkanlılıkla katledişini anımsattı. Acımasız/soğukkanlı kişilerin bir canavar mı yoksa akıl hastası mı olduğunu Fransız düşünür Michel Foucault, Bir Aile Cinayeti adlı yapıtında işlemişti. Alman filozof Hannah Arendt, Kötülüğün Sıradanlığı kitabında Nazi Almanya’sında milyonlarca Yahudi’nin toplama kamplarına ve ölüme gönderilmesinden sorumlu olan SS subayı Adolf Eichmann’ın duruşmasını gözlemlemiş ve burada Einchmann’ın bu kadar yıkım ve ölümü soğukkanlılıkla karşılamasını ayrıca sorulan sorulara çok sıradan yanıtlar vermesini anlatmıştı.
Lolita adlı romanın yazarı Rus asıllı ABD’li Vladimir Nabokov’un deyimiyle ‘belkemiğini titreten’ bir film sizleri bekliyor.
İYİ SEYİRLER DİLERİM
Efe TEKSOY