‘Berlin Sendromu’ filmi tutsaklık/saplantı teması üzerine kurulu bir senaryo üzerinden ilerliyor. Film, psikolojide ‘Stockholm Sendromu’ olarak bilinen; rehinelerin kendisini esir alanları anlama noktasına gelmesinden oluşan psikolojik durumdan esinlenilmiş. Başta romantik bir gece ile başlayan filmin konusu bir anda çocukluktan başlayan cinsel/psikolojik takıntıların esiri olan bir kadının maruz kaldığı eziyetlere tanık olmamıza varıyor. Bu süreçte yönetmen muhteşem bir görsel ve derin bir psikolojik altyapı üzerine kurduğu filmi dikkatli izleyiciye yönelik bir şekilde aktarıyor. Yönetmen psikolojik hasta Andi karakterinin zihninde gördüklerini, flashbackler eşliğinde izleyiciye anlatıyor. Andi, yılbaşında yapılan geri sayımı duyduğunda, zihninde tutsak ettiği kızların çığlıkları ile birleştiğini görüyoruz. Andi’nin hapsettiği kadınların saçlarını ve tırnaklarını kesip oje sürmesi psikolojik hasta olduğunun en büyük göstergesi. Bu tip hastalarda bulunan titizlik ve takıntının filmde yer bulması dikkatli izleyiciye hitap etmesi açısından güzel bir detay.
Filmin Konusu
Avusturyalı fotoğrafçı Clare, Avrupa mimarisi üzerine gözlem yapmak için Almanya’ya gelir. Berlin sokaklarında dolaşırken İngilizce öğretmeni Andi ile tanışır. Genç fotoğrafçı, Andi’nin karizmasından etkilenir ve kısa süre içerisinde bağlanır. Clare, Andi’nin kaldığı apartmanda romantik bir gece geçirmesinin ardından sabah olduğunda daireden çıkamaz. Başta bunun bir hata olduğunu düşünen Clare, sonradan evde kilitli bir şekilde tutsak olduğunun farkına varır. Ancak iş işten geçmiştir. Cate Shortland’ın yönetmen koltuğunda oturduğu filmin başrollerini Teresa Palmer ve Max Riemelt paylaşıyor.
Sadist
Avustralya’lı yazar Melanie Joosten’in, ‘Kathleen Mitchell Ödülü’ aldığı romanından uyarlanan ‘Berlin Sendromu’, korku edebiyatının etkilerinden yararlanmış bir konuya sahip. Korku ve gerilim türünün günümüzdeki tartışmasız en büyük kalemi Stephen King, 1987’de yayınlanan ‘Sadist (Misery)’ adlı romanında tutsaklık temasını derin bir şekilde işlemişti. ‘Berlin Sendromu’nda Clare karakterinin yaşadıkları, ‘Sadist’te bulunan Paul Sheldon adlı meşhur tutsak alınan karakterin yaşadıklarını anımsatıyor. Tutsaklık temasında yakın zamanda (2015) çekilen bir diğer önemli yapım ise gerçek bir olaya dayanan ‘Gizli Dünya (Room)’ filmi. ‘Gizli Dünya’, 5 yaşındaki çocuğu ile 7 yıl boyunca küçük bir odaya hapis edilen kadının hikâyesini konu alıyor.
Bir festival filmi olan ‘Berlin Sendromu’ psikolojik gerilim filmleri severler için güzel bir tercih. Ancak seyirci, filmin anlatımının yoğun ve ağır olduğunu göz önünde bulundurmalı.
İyi Seyirler Dilerim
Efe TEKSOY