Gazeteport

Fena Halde Rus Edebiyatı Röportajı

Merhaba Veracım röportajlarımıza seninle devam ediyoruz, ben seninle severek bir röportaj yapacağımıza eminim, bu arada bana Rum meyhanesinde rakı sözünü unutmadım onu araya sıkıştırayım.

Merhaba Ozan tabi ki Rum meyhanesinde rakı sözümü unutmadım da burada gerçek bir Rum meyhanesi yok. röportajı okuyanlar kendi aralarında “pamuk eller cebe” diyerek para toplarlarsa açarım ama…

Rus edebiyatı neden hep farklıdır? Onu diğer edebi eserlerden farklı kılan nedir?

Bunu ben de çok düşünmüştüm. Ne zaman ki Rusya’ya gittim, o zaman kendimce anladım sebebini. Coğrafya, iklim ve serfler olmalı. Ne alaka deme çok alaka. Uzun süren kışlar erken kararan havanın yarattığı o kasvet. Dümdüz, göz alabildiğine dümdüz bir coğrafya ve devasa ağaçlar. Çevrenizde her zaman yarı aç yarı tok ama en çok aç olan ve genelde üşüyen insanlar. Sürekli dram ile yüzleşiyorsun yazmasınlar da ne bok yesinler.
Bak şimdi ben gene Dostoyevski diyeceğim ama neden demeyeyim, bu benim röportajım. Bu dev kalem yazdığı binlerce sayfada tanımadığı hiç bir insanı görmediği hiç bir mekanı yazmamıştır. Hepsi çevresindeki insanlardandır. Hatta bir hizmetçinin şalından bahsediyorsa size, bilin ki o şalın birebir aynısını görmüştür. Yaşanmışlıktan beslenen bir güç bu. Hiç süslenmemiş püslenmemiş bir gerçekle hayatın iç kemiren kötü hediyeleri ile yakalıyor insanı. Suç ve Ceza’yı okuyup da RASKOLNİKOV’un iç sıkıntısını yaşamayan olmuş mudur. Anlatım o kadar canlı ki şerefsiz 150 yıl öteden gelip yürek ağrının, vicdanının sesi oluyor . Çevre o kadar detaylı tasvir ediliyor ki St Petersburg’da kahramanın yanında yürüyorsun. sigarası için ateş uzatıyorsun. kahramanın beyninde geziniyorsun. Köprülerin üzerinde paçavralara sarılı bir halde buluşmayı bekliyorsun. Kuru ekmek kemirip votka ile ısınmaya çalışıyorsun. Tuzlu bir balık bulunca sen de seviniyorsun. Tanrı ile yüzleşiyorsun tanrıyı seviyor ya da yok sayıyorsun.

Çok uzun bir süre serflik hakim bu topraklarda belki de beni bu yüzden daha çok çarpıyor. Sizi neden çarpıyor bilemem. edebiyatının klasik döneminde önce kitap olarak basılmıyor bildiğin gazetelerde tefrika halinde basılıyor çok sonra kitaplaşıyor yoksa Jack London’u da çok severim Yaşar Kemal’i de. Özünü insanın gerçekliği üzerine kuran her yazarı seviyorum

Genelde kimsenin bilmediği yönleri ve hayatları ile sevdiğin yazarların floodlarını yapıyorsun. Neden?

Sevdiğim yazarlara tapınmak gibi bir garip huyum var. Öyle böyle değil. belki de onların da senin benim gibi insan olduğunu hatırlamak, daha samimi hissetmek hani bir evin bireyi gibi görmek içindir ya da sadece dedikodu aşkınadır. :)))))) Var böyle garip bir huyum sevdiğim kitapta geçen bir yemek tarifini mutlaka bulup yapmaya çalışmak gibi ya da bahsedilen bir müziği bulup dinlemek gibi abartıp o ülkeleri gezmek gibi. Bunlar beni yaşama bağlıyor. Bir keresinde Marcel Proust madeleine kurabiyelerinin tarifini vermiştim, hani şu istiridyelere benzeyen. Bir insan kayıp zamanı sever de içindeki lezzetleri merak etmez mi. Niye etmiyonuz lan ben çok ediyorum. Moskova’dan St Petersburg’a kışın eksi bilmem kaç derece soğukta trenle gitmiştim. matarada votka kuru sucuk turşu hani 18. yüzyıl kıyafetimde olsa dünyanın en mutlusu olarak oracıkta ölebilirdim.
Dostoyevski’nin Anna’ya nasıl baktığını merak ediyorum misal. Turgenyev’in kızı ile kavgalarını. Bu adamların nasıl kur yaptıklarını neleri yemeyi sevdiklerini. Hani misal evde mantı açıldığında “oooomantı mı” deriz Dostoyevski sevdiği bir yemek pişirildiğinde ne diyordu acaba ki kendisi deli gibi şık yemek takımlarına düşkün. Ciddiyim gülme. Adam şıklığa zarafete çok önem veriyor. Hatta bir Avrupa yolculuğu bi gün orada bi gün burada kalırlarken uzun gezintilerinden birine Alman kökenli bir asilzadenin konağının yanından geçerken bir mezat görüyor. Konağın sahibi ölmüş eşyaları satılıyor. Oradaki yemek takımına o kadar hasta oluyor ki almak istiyor ama parası yetmiyor aynı yemek takımını inceleyen bir yaşlı kadınla kurbanlık danaya girer gibi yemek takımına giriyorlar. Yarı yarıya paylaşıyorlar sonra. Şu an St Petersburg’daki müzeye çevrilen evinde bu takımdan kalan parçaları görebilirsiniz. Bir de yazarların mezarlarını ziyaret ettikce çalma imkanım varsa toprak çalıp biriktiriyorum. ben bilgisayar çağı çocuğu değilim belki de bu yüzden gelişti bu merakım. Evde akşam 20:00’den sonra yukarıdan İsa inecek deseler televizyon izlememiz de yasaktı. akşam gürültülü oyunlar da oynanamayacağına göre sana eğlence için göz kırpan tek şey kitaplar oluyor. Pal Sokağı Çocukları’nı okuduğumda bizim sokak daha değişik gelmişti gözüme. Jules Verne ile göt kadar odadan çıkıp koca bir dünyayı gezmiştim. Kitapların içinde bir dolu olay göz kırpıyordu. Bilgiye şimdiki kadar kolay ulaşamıyorduk.

İlya Ehrenburg’u biraz anlatır mısın?

Aslında en çok şiir yazıyor ama romanları ile daha çok tanınıyor. “Erken Öleceğiz” şiirini Grup Ekin bestelemişti. Bir çok defa “aaa komünizm propagandası yapıyor” diye eleştirildiğini duydum. Afedersiniz de adam Ankaralı Turgut’un propagandasını mı yapacak adam komünist.
Kendisi bir dönem savaş muhabirliği de yapmıştır belki o yüzden bu kadar canlı yazıyordur. Okumadıysanız, okumalısınız.

Sinema Rus edebiyatından çok beslenmiştir çok fazla da ekmeğini yemişlerdir ki hala yiyorlar bu konuda neler demek istersin?

Ya sinemanın beslenmediği bir kaynak var mı allasen . Zeki Demirkubuz’u besleyen Ruslar dünyayı mı besleyemeyecek. Yine de ben sevmiyorum. Hiç bir kitabın film halini sevemedim. Okurken hissettiğim şeyi göremiyorum. Kafamdaki fincan ile adamın seçtiği fincan bile örtüşmese bu bana yetiyor. Bu iyi bir şey demiyorum ben sevmiyorum.
Kitap ile arana kimseyi almayacaksın belki de kıskançlığımdandır bilemem ama kimsenin benim yazarın karakteri ile kurduğum bağı benim yerime kurmasını istemiyorum.
herkesin varoluş sancısı kendine…

Rus edebiyatının gelişmesinde Sovyetler Birliği’nin etkisi olmuş mudur? Bazı Rus edebi yazarların Sovyetler Birliği ile yıldızı barışmamıştır, sence bunun etkisi nedir?

Benim sevdiğim önem için bir etkisi yok. Ben klasikçiyim. Tamam buna ciddi bir cevap vermem gerekirse bir komünist olarak Sovyetler Birliği’nin sanatçılar üzerinde yapmış olduğu baskıyı hiç bir zaman onaylamadım. Benim onaylamamam bir şey değiştiriyor mu yoooo. günün şartları ile değerlendirmek gerekiyor bazen. sanat baskının olduğu yerde yeşerip kök salamaz. sanatı siyasetten ayırmak gerek. elbette eserlerde sahiplerinin hayata bakışı görülecek bunu baskılayarak ondan iyi bir ürün almak mümkün olmayacaktır.

7- Bize sevdiğin Rus Edebi 5 yazar söylesene.

Dostoyevski
Tolstoy
Puşkin
Turgenyev
Gogol

Rus edebiyatının bizim hayatıma kattığı değerler hep varoluşçuluk üzerine mi ?

Yokoluşçuluk üzerine daha çok. Gülme ya hu ciddiyim. Bir birey olarak insanın ruh dünyasını , çevresini öyle gerçekci bir üslüpla önüme seriyor ki ben genelde böcek gibi hissedip yok oluyorum. ABV versin insanlığın. her pislik yemnederim bizden. buradan yetkililere de sesleniyorum ki imam hatipler kapatılsın yeter artık bu çile

Güzel bir röportaj oldu. Cevaplar için teşekkür ederim. Bana rakı sözünü tekrar hatırlatırım, son olarak bize 10 tane Rus edebiyatından sevdiğin eserleri söylesene.

Arkadaşım iyice beleşci oldunuz he istersen eserlerin özetini de geçeyim .
Şimdi önce Palto’yu okusunlar ki “Hepimiz Gogol’ün paltosundan çıktık” neden demiş Dosto Amca bi anlasınlar. Suç ve Ceza’yı okusunlar, Anna Karenina’yı, Savaş ve Barış’ı okusunlar, Budala’yı okusunlar, Ve Durgun Akardı Don’u, Babalar ve Oğulları, Karamazov Kardeşler’i, Ecinniler’i, Diriliş’i…
Elif Şafak kitaplarına baskı yaptırmayın lan lütfen vallahi billahi çok ayıp. Klasikleri okuyun klasikler bizim bebişimiz

Röportaj yapan: Ozan – @Norskdark twitter

Röportaj veren: Vera – @vera_milaei twitter

Exit mobile version