Gazeteport

Bağzı Erkekler ve Feminizmin Anatomisi

Merhaba Dilâra bu haftaki röportajımıza senle devam ediyoruz her şey keyifle geçmesi dileğimle, biraz kendinden bahsetsene.

-Merhaba Ozan, ben Dilâra. İzmir doğumluyum, 30 yaşındayım. İstanbul’da psikoloji lisansımı tamamlayıp bir süre çalıştıktan sonra 3 sene önce Paris’te taşındım. Burada beyaz yakalı bir göçmen olarak çalışmaktayım. Kendimi feminist olarak tanımlıyorum. 2 yılı aşkındır T24’de feminizm ve LGBTİ+ hakları üzerine yazıyorum. Aynı zamanda cinsiyetçilikle mücadele eden online bir platform olan erktolia’nın kurucusuyum. Fransa’da ve Türkiye’de birçok farklı feminist örgütle ortak çalışmalar yürütmekteyim.

Feminizm nedir? Biz feminizm dediğimiz de ne anlamalıyız? Feminizmin doğuşu ve tarihsel süreci hakkında bilgi verir misin?

-Feminizm kadınların, erkekler ile politik, ekonomik ve sosyal olarak eşit haklara sahip olmaları için verilen bir mücadele. Bu mücadeleden bahsederken de kadınların, erkekler ile yaşamın her alanında her anında erkekler ile aynı haklara ve muameleye sahip olmak için çaba sarf ettiğini anlamalıyız. Bunu belirtme sebebim şu, feminist deyince birçoğunun kafasında bir karakter canlanıyor. Oysa biz de insan olduğumuzdan mütevellit farklı formlarda, farklı fikirlere sahip olabiliyoruz. 🙂 Kimimiz kadınların siyasi hakları için mücadele verirken, kimimiz kadına yönelik şiddet alanına odaklanıyoruz. Kimimiz ekonomik haklarla ilgilenirken, kimimiz cinsiyetçilikle mücadele veriyoruz. Feminizm yaşamın her alanını bağlıyor. Doğuş ve tarihsel süreci üzerine ise yazılmış milyonlarca tez, kitap var. Bu tek soruluk bir röportaj olsa ve sorusu bu olsa yine de cevap vermem imkânsız olurdu. 🙂

Mary Wortley Montagu kimdir feminizm mücadelesi ilk ondan mı başlamıştır, biraz bahsetsene.

Hayır, ilk feminizm mücadelesi, yaşamının herhangi bir sürecinde ve herhangi bir alanda bir erkekle neden eşit haklara sahip olmadığını düşünen kadınlar ile başlamıştır. O kadınlar kim bilmiyoruz 🙂 Tüm insanlık tarihi erkekler tarafından yazıldı. Hâliyle muhtemelen bu bahsettiğim kadınların değil tarihte yazılmasından bahsetmek, düşüncelerini dile getirip getiremediklerinden bile bahsedemeyiz.

Feminizm sadece kadın için midir? Feminist erkek olabilir mi?

-Hayır, feminizm sadece kadınlar için değil. Trans, kuir, intersekslerden bahsetmeden, sadece ikili cinsiyet üzerinden baktığımızda bile natrans ve hetero erkekler üzerinde erkek egemen toplumun dayattığı bir erkeklik baskısı var. Feminizm mücadelesi bu baskıya karşı direnmeyi de kapsıyor. Ben aktif olarak feminizm mücadelesine ilk girdiğim dönemde erkeklerin feminist olabileceğine inanıyordum. Takdir edersin ki zamanla bu inancımı kaybettim:) Çünkü birçok erkek, doğuştan sahip olduğu ayrıcalıkların farkında değil. Çoğu hâlâ kadınları “kurtarıp” akıl verme ve kahraman olma derdinde. Oysa biz ne yapmamız gerektiğini biliyoruz. Erkekler de bu mücadeleye dâhil olmak istiyorlarsa o zaman “erkeklik” onlara ne yaptı onu sorgulasınlar. Bence başlangıç noktaları bu olmalı. Ha sorgulamıyorlar mı? Canları sağ olsun, o zaman dışarıdan “şu eylemi şöyle yapın, buna şöyle tepki gösterin” diye had bildirmek yerine bizim neyi neden yaptığımızı anlamaya çalışsınlar. Dışarıdan destek talep ediyorsak bu talebi karşılasınlar.

Feminizm de sol fraksiyonlar gibi kendi aralarında birçok fraksiyona ayrılıyor bunun nedeni nedir? Biraz bu fraksiyon ayrımından bize bahsetsene.

-Feminizm birçoğu tarafından tek bir mücadele alanına indirgeniyor. Bu çoğu zaman da kadına karşı şiddetle mücadele alanı oluyor. Oysa ilk soruda cevaplandırdığım gibi feminizm kadınların, erkekler ile politik, ekonomik ve sosyal olarak eşit haklara sahip olmaları için verilen bir mücadele. Yani biz yaşamın her alanında mücadele veriyoruz. Bahsettiğin fraksiyonlar ise daha çok politik anlamda “kadınların kurtuluşu şu ideolojiye bağlıdır” önermelerinden kaynaklı. Bu önermeler üzerinden mücadele yürüten fraksiyonlar hâlâ mevcut. Yine de günümüze bakacak olursak feminizm bazılarına göre belli bir “ideolojiye göre kurtuluş mümkündür” önergesini içerse de, aslında o ideolojik koşullardan bağımsız ilerliyor.

Feminizmin dini inançlara bakış açısı nedir? Din dediğimiz şey zaten erkek egemen bir inanç sistemi değil midir? Kadına yönelik şiddetin İslam ile alakası yok mudur? Örnek verecek olursak IŞID’in Ezedi kadınları Kuran’ı Kerim’de Nisa 24 Ayeti göre satıyorlar veya cinsel şiddet uyguluyorlar, buna erkek şiddeti mi diyeceğiz? Yoksa İslam’ın bir şiddet olduğundan mı bahsedeceğiz?

-Ben ateist bir feminist olarak cevaplayabilirim bu soruyu anca. Bana göre İslam dâhil olmak üzere tüm dinler erkek egemen sisteme göre kurgulanmış. Cinsiyet eşitsizliği dinlerin kurgulanmasından öncesine dayanıyor, hâliyle dinler de erkek egemen düzenin içinde kurgulanmış durumda. Erkekler hangi dine inanıyor, hangi ideolojiyi savunuyor olursa olsunlar kadınlara şiddet uyguluyorlar. Benim birebir tanıdığım kadına fiziksel/cinsel/ekonomik/psikolojik şiddet uygulayan ateist erkek de var, dinci erkek de, komünist erkek de var, liberal erkek de. Dini inançlar bu şiddete araç oluyor. Sonuçta şiddet var mı? Var. Ortak payda neresi? Erkekler. E o zaman, oraya bakmak gerekiyor. Ama ben bu şiddeti adlandırırken örnek dinci bir erkekse, dinci erkek şiddeti demeyi daha doğru buluyorum. Oradaki araç din, kaynak erkek, amaç ise kadın tahakkümü çünkü. Bir yandan da dindar feministler dini farklı yorumluyorlar. Dinin dayattığı kuralların erkekler tarafından şekillendirildiğini, kendilerinin dini o kurallar çerçevesinde algılamadıklarını söylüyorlar. Eğer bir kadın dini bu şekilde yorumluyor ve kendi özgür iradesi ile o kurallar çerçevesinde yaşıyorsa ben buna karışma hakkını kendime görmüyorum. Bana göre tüm dinlerin dayattığı kurallar cinsiyetçi. Polonya’da hükümet, Katolik Hıristiyanlardan “görüş” alarak kürtaj konusunda yasakları arttırıyor; İngilitere’de Ortodks Musevi erkekler kadınlara “sıcak renkler giymeyin, eteğinizin boyu dizinizin altında olsun” gibi vaazlar veriyor; bunların Türkiye’de Sünni Müslümanların kadın bedeni üzerindeki tahakkümünden ne farkı var? Kadının bedeni, kadının kararı. Ben kadının bedeni üzerinde aldığı kararların cinsiyetçi bir algı yüzünden kaynaklandığını dile getirebilirim ama “kadın kendi bedeni üzerinde bu kararı alamaz” diyemem. Haddim değil.

M. Kemal Atatürk’ün kadın hakları için yaptığı Cumhuriyet devrimlerine ne demek istersin?

Bu çok tehlikeli bir soru 🙂 Ben ateist olduğumu belirttim. Üstüne laikliği ve Cumhuriyeti savunduğumu da belirteyim. Türkiye Cumhuriyeti de bu değerler üzerine kurulmuştur. Ancak sanıyorum ki biat toplumundan geliyor olduğumuzdan Atatürk’ün ilke ve inkılaplarına eleştiri getirmek Türkiye’de hâlâ bir tabu. Tabuların olduğu yerde düşünce/ifade özgürlüğünden bahsedemeyiz. Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sürecinde uygulanan ilke ve inkılaplarda “kadınlara hakları verildi, o zaman onlar artık ‘kadınlara mahsus’ işlerle ilgilensinler” tavrını eleştiriyorum. Bu eleştirilerimi de önce T24’de yayınlanan ve sosyal medyada linç edilmeme sebep olan, sonrasında revize ettiğim ve marksist.org’da yayınlanan bu yazımda dile getirmiştim. ( http://marksist.org/icerik/Kadin/4080/8-Mart-dosyasi-Yok-sayilan-Osmanli-kadin-hareketi )

Özellikle Twitter’da feminizm kavgası bitmiyor, Twitter’daki insanların ağır feminizm eleştirileri için nerede hata yaptığını düşünüyorsun, kavram kargaşası mı yaşıyorlar?

-Feminizm kavgası nerede bitmiş ki Twitter’da bitsin? Sosyal medya erkekler için kadınların kamusal alanda var olmalarını bastırabilmeleri için yeni bir alan oldu sadece. Tek farkı kadınlar fiziksel olarak erkekler ile yan yana gelmedikleri için daha rahat kendilerini ifade edebiliyorlar. Gerek anonim hesap açarak, gerek kendilerine saldıran erkekleri bloklayarak ya da yok sayarak. Fiziksel olarak yan yana gelindiğinde bu durum bir anlık bir tehlike arz edebiliyor çünkü. Fakat yine de sanal ortamı hafife almamak gerekiyor çünkü kadına karşı sanal şiddet her ne kadar “engellenebilir” görünse de bir şiddet biçimi. Nasıl kadınlar sosyal medyada kendini daha “rahat” ifade edebiliyorsa erkekler de daha “rahat” şiddet gösterebiliyor. Bu bahsettiğin “ağır” eleştiriler de zaten onlar. Bir de “twitter feministleri” ya da ne bileyim “sahte feministler” gibi kavramlar üretiliyor. Hani “gerçek feministler” daha önceki sorularda dile getirdiğim kadına cinsel/fiziksel şiddetle ilgilenerek kadınların “kurtuluşunu” sağlayan feministler de, sosyal medyada ağda yapmadığından bahseden ya da teorik anlamda fikir üreten feminist sahte. Haklar, ihtiyaçlar hiyerarşik olarak yine bir erkek tarafından konumlandırılıyor. Belki benim için ağda yapmamak bir baskıdan kurtulmayı, bunu dile getirebilmek, yargılanmaktan korkmadan konuşabilmeyi ifade ediyor. Belki bu benim için önemli? Bir kadın olarak belki ben bunu önceliklendirmişim? Bunu yargılamak kimin haddine? O zaman herkes gitsin çevresinde cinsiyet, cinsel yönelim, sınıf, ırk, din, dil konusunda en ezileni kurtarsın. Kime düşmüş kimin “en ezilen” olduğunu belirlemek? Erkekler bu konuda had bildiriyorlar çünkü Twitter’da kadınlar bir dayanışma alanı oluşturdular. Bundan rahatsız oluyorlar.

Son dönemde yaşanan Ayşegül Terzi adlı kadının şort giymesinden dolayı otobüste şiddet yaşamıştı, özellikle bu Twitter’da çok tartışıldı, feminist kesim bunu erkek şiddeti olarak yorumladı, sol/sosyalist kesim ise feminizmin hala laiklik ve din kavramıyla erkek şiddetini karıştırdığından bahsetti bu konuda yorumun nedir?

-Bu sorunun cevabına din ve feminizm sorusunda verdiğime inanıyorum.

Mesela kadının aile içinde bir cinsiyet olarak ezilmesi ile iş yerinde kapitalist sınıf baskısı altında ezilmesi ayrı gerçeklik, ayrı sistemler olarak alınmalıdır fikrine ne demek istersin?

Tamam; madem böyle ayrıştırıyoruz o zaman gel birleştirdiğimiz bir gerçeklikte ele alalım. Kadın bir fabrika çalışanı mı daha çok ezilir yoksa erkek olan mı? Engelli kadın çalışan mı daha çok ezilir yoksa engelli erkek çalışan mı? Kürt kadın çalışan mı daha çok ezilir yoksa Kürt erkek çalışan mı? LGBTİ+ kısmına girmiyorum bile. Ben hem sosyalist hem de feminist olarak diyorum ki bunlar birbirlerinden bağımsız ele alınamaz ama aynı sınıf içinde kadın daha çok eziliyor. Sosyalist erkekler bayılıyorlar “ama kadın patron erkek işçiyi ezebiliyor” demeye. Bakın bakalım o kadın patron erkek patronlar arasında nasıl eziliyor. Ben sınıf, etnik köken, din, cinsel yönelim gibi farklı ayrımcılık kaynaklarını reddetmiyorum. Bu nedenle zaten “intersectional feminizm”den (ne yazık ki Türkçe literatüre nasıl geçti bilmiyorum) bahsediliyor 90’lardan bu yana. Kadını sadece kadın kimliği üzerinden değil, etnik kökeni, cinsel yönelimi, sınıfı, dini, dili üzerinden de değerlendirmek gerekiyor. Bunlar paralel ilerleyen mücadele alanları.

 Özelikle sol/sosyalist bazı kesimler feminizmi liberal sapma olarak yorumluyor bunun için ne demek istersin? V. Lenin “Kadınsız, hiçbir sosyalist devrim olmaz.” demiştir sonra şöyle devam etmiştir, “Kapitalizmin var olduğu yerde, özel mülkiyet vardır, sermayenin gücünü sürdüğü yerde, erkeğin üstünlüğü kalıyor.” demiştir, Lenin bu sözlerine ne demek istersin? Kadının kurtuluşu sosyalizmde diyebilir miyiz?

-Kadınların kurtuluşu “fiminizm kiçik burjıva idiğilijisidir” diyen bağzı erkeklerden kurtulmakla gerçekleşir 🙂 Bir önceki soruda da bahsettiğim gibi; kadın kimliği üzerinden verdiğimiz mücadeleyi erkekler küçük görerek aşağılamaya ve yok saymaya devam ediyorlar. Ben bir kadın olarak feminizm mücadelemi ve sosyalizm mücadelemi paralel yürütebilirim; ama kadınların kurtuluşu sosyalizmde gibi bir cümle asla kurmam. Sosyalistler bize liberal sapma diyorlar ya tahmin et liberaller ne diyorlar? Siz feminizmi din gibi, komünizm gibi kurallar koyarak erkeklere dayatıyorsunuz diyorlar. Sosyalistler bizi liberallere, liberaller de sosyalistlere iteliyor anlayacağın. Herkes ya apolitik görerek ya da karşıt ideolojisinden görerek aşağılamaya çalışıyor. Ama verdiğimiz mücadele erkek onayıyla ne büyür ne de küçülür. Kadınların kurtuluşu yine kadınların elindedir.

 Erkekleri öldürecek misiniz 🙂 ?

Bana kendi hayatını ve haklarını savunma amacı dışında bir erkeği öldürmüş ve kendini feminist olarak tanımlayan, bu cinayeti feminizm adına işlediğini söyleyen bir feminist gösterir misin? Ben hâlâ şaşırıyorum açıkçası, her gün şiddetin her şeklini görüyor ve katlediliyoruz. Sistematik kadın katliamı var ve hâlâ feminist bir kadın çıkıp da bir erkeği “yok yere” öldürmedi. Nasıl oluyor acaba 🙂
Çok keyif aldığımız bir röportaj oldu teşekkürler Dilâra.

Röportaj yapan: Ozan – @norskdark twiiter
Röportaj veren: Dilâra – @DilaraGurcu twitter

 

 

 

Exit mobile version