Gazeteport

JÖH BE !

Doğu ve Güneydoğu’da ‘Savaş Hali’ yoğunlaşırken JÖH adı ön plana çıkmaya başladı. Kısa adı JÖH olan Jandarma Özel Harekat Birliği’nin özellikle okullarda verdiği pozlar tartışılmaya başladı. JÖH aslında yeni bir birlik değil.

Kuruluşu 1993. O dönemde de tartışılıyordu ama 90’lı yılların ön plana çıkan yapılanması JİTEM’in gölgesinde kaldı. AKP’nin 2015’te Barış sürecini Erdoğan’ın deyimiyle “buzdolabına kaldırması” ile yeniden sıcak çatışma ortamında JÖH adı daha çok duyuluyor. RTE/Erdoğan yönetimi de JÖH’ü operasyonlarda daha ön planda kullanmayı tercih ediyor. Geçen hafta Anadolu Ajansı bu dönemi simgeler şekilde JÖH özel haberleri servis etti.

Anadolu Ajansı abonelerine geçtiği haberi “Terörle mücadelede etkin rol oynayan teröristlerin kabusu Jandarma Özel Harekat (JÖH) Timleri’nin, Foça Jandarma Komando Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığı’ndaki zorlu eğitimini AA görüntüledi.” sözleriyle servis etti. 90’ların JİTEM’nin yerini AKP döneminde JÖH almış görünüyor.

JÖH’ün ön plana çıkışı Mart ayında büyük tartışma ve kavgalarla Meclis’ten geçirilen İç güvenlik Torba Yasası’ndan sonra oldu. İç güvenlik torba yasası ile 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunun’da bazı değişiklikle yapıldı. Böylece Jandarma İçişlerine bağlandı.

JÖH’te kimler yer alır ve nasıl bir yapılanması var önce onu görüp sonra AKP açısından ne anlama geldiğine bakalım.

JÖH NASIL BİR YAPILANMA

JÖH Jandarma Genel Komutanlığı’na bağlıdır. Jandarma Özel Harekat timlerinin tamamı seçme ve gönüllü askerlerden oluşuyor. Genellikle her bir birliğin başında bir Yüzbaşı bulunuyor. Birçoğu uzman çavuş ağırlıklı bir oluşum olsa da, içlerinde astsubay ve erler de görev almaktadır. Erler C Timi denen timlerde görev almaktadırlar.

Jandarma Özel Harekat timleri 5.000 kişi yani bir Tugay sayısı kadardır. JÖH’ler ejderler, efeler, dadaşlar,roketler, akrep, kurtlar, fatihler gibi isimler alarak, kollarında birimlerine özgü birlik arması taşırlar. Komandolarla aralarındaki fark ise, komandolar 3 ay eğitime tabi tutulurken, JÖH timleri 5 aylık bir eğitimden geçerler. Jandarma Özel Harekat yani JÖH timlerinde görev alabilmek için öncelikle Jandarma Genel Komutanlığı personeli (Subay, Astsubay, Uzman Jandarma, Çavuş, Sözleşmeli Uzman Çavuş gibi.) olma şartı vardır.

JÖH YA DA JANDARMA AKP’NİN HEDEFİNDEYDİ

AKP’nini 4.olağan kongresinde Erdoğan’ın açıkladığı 63. maddelik yol haritasında Jandarmanın Sivilleşmesi açıklamalarında Jandarma Kır Polisi olarak ilan edilmişti. 2014 yılında ise Tayyip Erdoğan’Jandarma tamamen sivilleşsin’ talimatı vermişti. Erdoğan ve AKP çevresi “askeri vesayet” dedikleri sürecin bitimi için Jandarmanın sivilleşmesini öne çıkarıyordu. Erdoğan’ın talimatı sonrası tartışmalarda başlamıştı.

Havuz yazarlarından Gülay Göktürk’e göre hükümetin bu cesur adımı sayesinde artık Türk Ordusu, siyaset ve toplum üzerindeki en büyük baskı araçlarından birini kaybedecekti. 25 Ekim 2014 Gülay Göktürk Jandarmanın sivilleşmesi tartışmasına katılıyordu. Hem de ” jandarma korkusuyla titreyen köylünün gözü aydın” diyerek

“Bitirmeden, bizim köşelerimizde “İç güvenliğin sivilleşmesi” diye kuru bir ifadeyle sözettiğimiz değişikliğin Anadolu köylüsü için ne ifade ettiğini de hatırlamalıyız. Anadolu köylüsü, halka hesap vermeyen, kendini seçilmişlere karşı sorumlu hissetmeyen, askeri hiyerarşi içinde çalışan silahlı bir güç iç güvenlikten sorumlu tutulduğunda neler olabileceğini kendi deneyimiyle biliyor. O köylüler için devlet, jandarma demekti. Hayatları jandarma dipçiği korkusuyla geçti. Jandarma komutanının kafası her bozulduğunda köy meydanlarına toplanıp sıra dayağı yedi. Kadınlarının önünde aşağılandı, hakarete uğradı. Dövüldü, sövüldü, pislik yedirildi, ses çıkaramadı. Sıkıyönetim yıllarında jandarma karakollarının dipsiz kuyulara dönüştüğünü, kapısından sağ giren nice insanın bir daha çıkamadığını, kayıplara karıştığını gördü. İşte, bu reformun yapılabilmesi için bu kadar acı deneyimin yaşanması gerekti. Ama artık yolun sonuna geldik. Tek parti döneminden bu yana jandarma dipçiği altında inleyen, jandarma korkusuyla titreyen milyonlarca köylünün gözü aydın olsun. ”

Yine, Yeni Şafak yazarı Bülent Orakoğlu’na göre Jandarma’nın tüm yetkilerinin İçişleri Bakanlığı’na verilmesi sayesinde özgürlükler artacak, hizmetlerinin tek elden yönetilmesi suretiyle iç güvenlik yönetiminde etkinlik sağlanacak, sivil asker ilişkilerinde önemli oranda sivilleşme ve demokratikleşme sağlanacaktı.

Aksaray Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Acar ise “Bugünlerde İç Güvenlik Yasa Tasarısı bağlamında Meclis gündeminde önemli bir konu görüşülüyor: Jandarmanın İçişleri Bakanlığı’na bağlanması. Kanaatimce bu, askeri vesayetten kurtulma sürecinde önemli bir adım, Hükümetimizi ve emeği geçenleri kutluyorum.”diyordu.

Bütün bu tartışmalarda ‘Çözüm Süreci’nin devam etiği notunu da düşmek gerekiyor. Jandarma’nın İçişlerine dolayısıyla AKP iktidarının direkt emrine girmesine karşı çıkanlar da vardı.

AK POLİSTEN SONRA AK JANDARMA

Ümit Özdağ’a göre; Jandarma’nın İçişleri Bakanlığı’na bağlanmasıyla demokratikleşme yerine AKP’nin istediği kadroları Jandarma havuzuna doldurması hedefleniyordu.

Diğer yandan, Doç.Dr. Sait Yılmaz’a göre; Jandarma’nın İçişlerine bağlanması aslında çözüm sürecinde PKK-HDP ile müzakere sürecinin bir sonucuydu.

Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin’e göre; hükümeti böylesine riskli bir dönemde bu kararı almaya iten temel neden; siyasi karar alıcıların özellikle il ve ilçelerdeki Jandarma birimleri üzerinde doğrudan yetki sahibi olmak istemesi ve Jandarmanın nispi otonomisini yok ederek onu “Ak Polis” gibi “Ak Jandarma” haline getirmeyi hedeflemesiydi.

Çözüm sürecinde jandarmanın pasifize durumda olması “buzdolabına kaldrılması” sonrası yeniden daha dinamik ve aktif görev verildiği de bir gerçek. Aslında eleştiriler başlangıçta “Çözüm Süreci” için gibi görünsede RTE/AKP yönetiminin daha etkin bir savaş halinde kullanabileceği kadrolar haline geldiği de gözden kaçmamalı. Çünkü JÖH kadrolarının çoğu yenilendi. Daha tecrübeli olanlar yerine yeni isimler bu özel birlikte görevlendirildi. Erdoğan’ın 2010 yılında Diyarbakır’da çok sert eleştirdiği 90’lı yıllar şimdi JÖH gibi birliklerle yeniden yaşanıyor. JÖH’ün olaylarda nasıl rol aldığını Medeni Yıldırım’ın öldürülmesi davasında ifade veren sanık er Adem Ç ifadesinde çok açık bir biçimde anlattı. Medyada fazla yer bulmayan bu ifadede önemli ayrıtılar vardı. Er Adem Ç’nin ifadesinde şöyleydi;

O GÜN JÖH GELMESEYDİ ÖLÜM OLMAZDI

-Karakol komutanı ateş emri verdi. ‘İnsanların ayaklarına sıkın, ayaklarına sıkın’ diye bağırıyorlardı. Mazgallardan şarjörünü boşaltmayan yoktu. Herkes en az 3 şarjör sıktı. Tüm kulelerden ateş açıldı. 4 nolu kulede uçaksavar vardı, o bile çalışmış. Buna rağmen ben ateş etmedim. Ben kuleden aşağı inip, yukarı çıktığımda Biksi’nin yönü aynıydı. Bu olayı tetikleyen JÖH timleriydi. İnsanlar gelirken gaz ve mühimmat
attılar.

-Emin olun ki o gün karakola JÖH gelmezse ölüm olmazdı. Çünkü bizim karakolun köylülerle ilişkisi iyiydi. Onların sahasında maç yapıyorduk. Onlarla çok iyi anlaşıyorduk. Herkes bizi seviyordu. Bizim köylülerle hiç bir sıkıntımız yoktu.

Exit mobile version