İki fotoğraf, apayrı iki yerden… Biri Ankara Katliamın’da eşi Ali Kitapçı’yı kaybeden Emel Kitapçı’nın cenazedeki bakışı. Diğeri Tahir Elçi’nin cenazesinde Ahmet Türk’ün bakışı. İki fotoğraf yan yana çok şey anlatıyor. Aslında bu iki fotoğraf NeoTürkiye’nin çıplak ve net görüntüsü. Ölenlerin hep aynı oluşu. İyi insanların kolayca yok edilişini bir tokat gibi yüze vuruyor. Neden bu insanlar “böyle bakıyor?”. Bakıyorlar, çünkü biliyorlar ki bu ölümler “bildik”. Ötekileştirilen, itilen yaşamaktan çok ölüme yakın bırakılan insanlar.
Mesela Ali Kitapçı… Ankaralıların “ Ali Abi”si. Demiryollarının “Anarşist Ali”si. Nerde bir hukuksuzluk, insan hakları ihlalleri varsa hep en ön saflarda olan, her şeye rağmen gülümsemesi eksik olmayan biriydi. Gülmenin devrimci bir eylem olduğunun ete, kemiğe bürünmüş haliydi. Ankara katliamında hayattan koparıldı. Tıpkı diğerleri gibi.
Mesela Tahir Elçi. “Barışın Elçi”siydi. Hayatını insan hakları ihlalleri ve faili meçhullerin aydınlatılmasına adamıştı. Son anlarında bile “silah ve çatışma istemiyoruz” diyecek kadar barış savunucusuydu.
Emel Kitapçı’nın bakışında, hayat yoldaşını kaybetmiş ama onun anısı karşısında vakur duran, katillerden korkmayan bir kadın var. Bakışında “katili tanıyorum” diyor. Ahmet Türk onlarca çetrefilli dönemden geçmiş bir Kürt siyasetçi. O da aynı bakıyor “ katili tanıyorum” diyor. Ahmet Türk neyin kaybedildiğini biliyor. Barış için son şans olan bir neslin bu kadar kolay yok edilişine öfkeyle bakıyor.
Bir bakış bu kadar mı çok şey ifade eder? Ediyor bu topraklarda. Kendileri dışında kimseye yaşama hakkı tanımayan tahammülsüz, nefret ve öfke siyasetine bir uyarı bakışı bu.
Türkan Elçi’nin eşi Tahir Elçi’ye veda konuşması;
Emel Kitapçı’nın eşi Ali Kitapçı’ya veda Konuşması;