07 Ocak 2023 Cumartesi
Ana sayfa » Tek Adamlı AKP Döneminde Türkiye’de Ne Oldu?
Tek Adamlı AKP Döneminde Türkiye’de Ne Oldu?

Tek Adamlı AKP Döneminde Türkiye’de Ne Oldu?

Referandum öncesi siyasi partilerin TRT ekranlarındaki propaganda konuşmaları başladı. CHP adına İstanbul Milletvekili İlhan Kesici konuştu. Kesici 15 yıllık AKP iktidarını 3 bölüme ayırarak özetledi. ilk 5 yıllık dönemi demokratik  bir dönem olarak niteleyen Kesici, bu dönemin kalkınma, terör ve işsizlik rakamlarını, AKP’nin Erdoğan’ın tek adamlığı dönemindeki işsizlik, kalkınma ve terör olaylarıyla karşılaştırdı.

İşte İlhan Kesici’nin TRT ekranlarında yaptığı o çok çarpıcı 3 dönemlik AKP iktidarı karşılaştırması;

“ilk beş yıllık dönem koalisyon gibiydi”

“AKP 15 yıldır iktidarda. Her yılı bir birinin aynı değil. Onun için ben bunu 3 ayrı 5 yıllık döneme bölüyorum. 1. 5 yıllık dönemi mutlak bir AKP iktidarı olmaktan ziyade devlet yönetimi bakımından koalisyona benzeyen bir yönetim. Bunu neden böyle söylüyorum; AKP hükümettir bütünüyle ama başka bir cumhurbaşkanımız var, tarafsız gibi ama AKP’ye de karşı olduğu çok belli gibi. Yargı var, AKP hükümetine mesafeli hatta biraz da karşı gibiler.Yüksek devlet meurları, yüksek bürokrasi AKP’nin getirdiği bir bürokrasi değil.AKP tarafından eklemeler yapıldı ama normal devlet memurları öbür dönemlerde yetişmiş, oralardan gelmiş yüksek devlet memurlardı.Bunların AKP’li olup olmamaları sözkonusu değil. AKP’ye karşı da değilller, ama tam olarak onun emrinde olarak da nitelendirmek doğru olmaz. Bu bakımdan bu 5 yıllık dönemi ben yarı koalisyon dönemine benzetiyorum. AKP’nin içinden bir bakış yapılabilir. O da şöyle; sayın cumhurbaşkanımız o zaman parti genel başkanı ve başbakandı. Ama sanki mutlak bir birinci adam olmaktan ziyade, eşitler arasında birinci gibi… Birlikte partiyi kurdukları çekirdek bir kadro var. Kuvvetli bir kadrodur, saygı değer bir kadrodur. Ki süreç içerisinde bunlardan Meclis başkanı çıktı, Cumhurbaşkanı çıktı, başbakan çıktı, başbakan yardımcıları çıktı. Bu güzel bir şeydi.Buna ilaveten merkez sağ kadrolardan gelmiş olan siyasi ve bürokratik kadrolar da var. Eski Anavatan, Doğruyol ve Milliyetçi Hareket partililerden gelenler de var. Hatta Cumhuriyet Halk Partililerden de kadro takviyesi var.

Peki bu iyi mi oldu, kötü mü oldu nereden bileceğiz? Sonuçlarına bakmak lazım.Bu ilk beş yıllık döneme baktığımızda şöyle bir ekonomik resim görüyoruz; kalkınma hızı yüzde 7…Çok maşalllah.Çok yüksek ve çok başarılı. Hem AKP’nin bütün dönemlerine göre çok başarılı hem Türkiye’nin bütün dönemlerine göre çok başarılı.İşsizlik düşüyor, enflasyon düşüyor, terör yok gibi, dünya ile ilişkilerimiz olağanüstü iyi, AB ile neredeyse tam üyelik müzakerelerine oturuyoruz. Halk bütün bunların sonucunda ok memnun.Refah var, zenginlik var, huzur var, güven var ve halk da bunun karşılığında bir önceki seçimde yüzde 34,5 oy verdiği AKP’ye bir buçuk katı arttırarak yüzde 47 oy verdi.”

“3’ncü 5 yıılık dönem Erdoğan’ın tek adamlığı sözkonusu… Peki tablo nasıldı?”

“2’nci 5 yıllık dönem bir ara dönemdir zaman dolayısıyla onu atlıyorum. 3’ncü 5 yıllık dönem tam içinde yaşadığımız dönemdir. 3’ncü 5 yıllık dönemin bariz özelliklerinden birisi, sayın cumhurbaşkanımızın artık mutlak denilebilecek bir ölçüde 1. adam olmasıdır.Partinin mutlak hakimi odur. Hükümetin mutlak hakimi odur. Kendisinden sonra neredeyse 3. adam yok gibidir. Yüksek devlet memurlarının tamamı sayın cumhurbaşkanımız tarafından atanmıştır, medyanın tamamı kontrol altına alınmış gibidir, yargı kontrol altında gibidir, hükümet tam kontrol altında gibidir. Yani her şey sayın cumhurbaşkanımızın kontrolü altında bir hükümet modeli gibidir. Tamam böyle de olabilir. Ama bakalım hangisinin sonucu daha iyiyse biz de yönümüzü o tarafa doğru çeviririz. 3’ncü 5 yıllık dönemin sonuçları şöyle; Kalıkınma hızı ilk dönemim yarısını bile bulamadı, yani yüzde 3. İşsizlik en yüksek rakamlara ulaştı. Enflasyon en yükseğe, terör en yükseğe, dünya ile ilişkilerimiz en kötüsü. Çok özenle, “aman ha bulaşmayalım” dediğimiz Suriye, ortadoğu bataklığının tam göbeğine gelmişiz. Bu şu demek. Yunanistan nüfusunun yarısı kadar Suriyeli göçmen barındırıyoruz şimdi. Çok yüksek. Tahammül edilemez, dayanılamaz…Bu münasebetle kaybettiğimiz turizm gelirleri, yaş meyve, sebze ihracat gelirlerimiz var. Bu ikisini topladığımız zaman, senede 15 milyar dolar eder. 15 milyar dolar demek; o çok öğündükleri 3. köprü’den 10 tanesini her yıl kaybediyoruz demek. Bu yanlış bir dış politikanın eseridir sadece.”

“Şimdi bütün bunları topladıktan sonra bir genel sonuç çıkaralım; demekki ülkeleri kimin yönettiği önemli elbette ama kimlerle yönetiyor ve nasıl yönetiyor daha önemli. Yani demokratik bir yönetim mi, otokratik, daha tek kişilik bir yönetim mi?… Sonuçlar ortada.

Şimdi önümüzdeki referandum oylamasında, ya evet vereceğiz ya da hayır vereceğiz. Öyle görünüyor ki, milletimizin yaklaşık yarısı evet verecek, diğer yaklaşık yarısı da hayır verecek. Bu 25 milyona 25 milyon eder. Her iki sonuç da tabiki başımızın üstüne. Ama ben milletimize şunu söylemek istiyorum; bu evet oyunda çok belirsizlik var. Çok yüksek bir macera gibi görünüyor.ben hem korkuyorum hem ürküyorum mesela bu maceraya atılmaktan. O yüzden evet vermiyorum. Ama vet verecek arkadaşlarımızda “olsun ne olacak, beğenmezsek, iyi çıkmazsa, bunu bir deneyelim, 4 sene sonra değiştiririz” diyenler var. Böyle bir şey yok. 4 sene sonra değiştirme imkanı yok. O genel seçimlerde var. Bu bir anayasa. Mesela son değiştirdiğimiz anayasa ne zaman oldu? Tam 37 sene evvel. 37 senede ancak değiştirebildik. Onun için öyle bir imkanımız olmayacak.

Hayır çıkması halinde ne var? Hayır çıkması iyi bir sonuç, hayırlı bir sonuç. Şundan dolayı; Bir, hiçbir değişiklik olmayacak. Her şey yerli yerinde kalacak. Sayın cumhurbaşkanımız, başbakanımız, hükümetimiz yerinde kalacak. Hatta 2019 yılına kadar yerinde kalacaklar. Beğenmezsek o zaman değiştireceğiz.

İkincisi; sayın cumhurbaşkanımıza bu millet her istediğini verdi bütün seçimlerde. İlk defa hayır çıkınca, vermemiş olacak. Buna sayın cumhurbaşkanımız kızabilir, sitem edebilir ama hayırlı bir sonuç çıkabilir bundan,”Acaba millet bana küçük bir ikazda mı bulundu, yumuşak bir ders mi vermek istedi” diyebilir. Bu olsa olsa ne olur; demekki milleti evet ve hayırcılar diye bölmek, kutuplaştırmak iyi bir şey değil, “daha uzlaşmacı, daha kucaklayıcı ve uzlaştırıcı bir yönetim modeli mi istiyor acaba milletimiz”diye  bir şeye geçilebilir. Bu da milletimiz için çok hayırlı bir sonuç olur.”